Sayfalar

9 Kasım 2013 Cumartesi

Kitap Piç Edicisi


Şu son günlerde kendime yeni bir sıfat buldum sevgili okuyucular: Kitap piç edicisi!
Evet, hayatımın son aylarına, hatta son bir senesine bakıyorum ve malesef bu sıfatın üstüme cuk diye oturduğunu fark ediyorum!

Peki kitap piç edicisi olmak nasıl bir şeydir, soyu sopu nereye dayanır, neden ve hangi akla hizmet kitap piç ediyordur ve hatta kitap piç etmek nasıl bir şeydir? İzninizle bunların cevaplarına değinmek istiyorum.

Benim özelliklerim şöyle:
1- Kitap okumayı çok severim. Hatta sadece okumayı değil, onları ellemeyi, koklamayı, seyretmeyi de çok severim. Kitapçıya girdiğimde kendimden geçerim, dişlerim kamaşır. Çarşı pazar gezecekseniz ve beni de yanınızda gezdirmek istemiyorsanız, bırakın bir kitapçıya, sonra saatlerce unutun, rahat rahat gezin. Döndüğünüzde aynı mutlu ve mest ifadeyle kitaplarlı okşarken bulursunuz beni.

2- Kitap satın almaya da bayılırım. (Bu maddeye dikkat diyorum çünkü bir kitap piç edicisinin en temel özelliği aslında budur.) Beni kitapçıda bırakıp gidin dedim ya, ama ne kadar uzun süre bırakırsanız bana o kadar zarar verirsiniz, zira yol parama kadar bitirmeye meyilliyimdir. 

3- On beş günlük Bodrum tatiline, çantamda o sırada okuduğum tek kitapla gidip; kitapçıdan, annemden, bit pazarından vs.. toparladığım 8-10 kitapla dönebilirim.

4- Yeni kitaplarımı kitaplığıma dizip, yok hangi sırayla okusam, yok hangisinden başlasam diye düşünmeye bayılırım.

Şimdi içinizden diyorsunuzdur; Madem kitap okumayı da, kitaplarını da bu kadar seviyorsun, o zaman neden ve nasıl piç ediyorsun be kadın?

Cevap şu: Aldığım kitap sayısı ile okuma hızımın orantısı kaydı!

Bunun nedeni de şu: Morukladım!

Evet, sanırım gerçekten morukladım.

Lise ve üniversite yıllarımda bir kitaba başladığımda, hele hele de beni kıskıvrak sararsa o kitap, geceden başlayıp sabaha bitirebilirdim. Yatağıma çöreklenir, yastığımı dik vaziyette duvara dayar, sırtımı da bir güzel o yastığa yaslar, resmen okuyarak sabahlardım. Karnıma, sırtıma kramplar girerdi sabaha doğru ama uykum gelmezdi! Canım istediği için kapatırdım kitabı, keko gibi uyukladığım için değil.

Ama şimdi durum böyle mi?
Akşamları genelde kocamla birlikte film ya da dizi izlediğimiz için, kitap sefalarım genelde uyku öncesine kalıyor. En azından şöyle bir saat okuyabilsem iyi. Ama neredeee? Popom yumuşak bir yer, kafam yastık görmeyegörsün!... En heyecanlı, en beni içine alan kitabın bile -şansı varsa- 5-6 sayfalık ömrü var.. E hadi bilemedin 10 sayfa! 
Sonrası: Zzzzzz.....
Ama hemen yelkenleri indirmiyorum, inatlaşıyorum kendimle çünkü fena halde okumak istiyorum. Aynı paragrafa ikinci bir şans veriyorum, kafam yastıkta, elim havada... Sonra bir anda kitabın suratıma düşmesiyle uyanıyorum! Buna rağmen vazgeçmiyorum! Hadi al paragrafı bir daha başa! Artık kaç saniye sonraysa kitap bir daha paat diye suratıma iniyor! Acıtıyor da meret biliyor musunuz? Canım da kıymetli yani, bakıyorum olacak gibi değil, kapatıp ışığı uyuyorum.

Ertesi gece yine aynı terane. 

Şansım varsa gündüzleri de yayılıp okuyabiliyorum ama o yayılma işinin gerçekten bir limiti var. Kaykılma işini biraz fazla kaçırırsam, beynimin içindeki bazı "yetkili arkadaşlar" anında göz kapaklarıma alarm çakıyor! 
- Yayıldı bu, uyuyacak gibi görünüyor, huuu göz kapakları! İnin aşağııı!
- Yok ben uyumayacağım yahu, azıcık yayıldım sadece...
- İnanmayın siz buna, kesin uyuyacak, inin ininn!!
- Ya uyumayacağım diyorum bea!
- Sus sen... Hadi göz kapakları hadiiii!..
- Hayır hayırr!
- İnin çabuk çabuk çabuk!
- Zzzzz....

Otobüste falan da durum değişmiyor. Zaten toplu taşımada uyuma huyum var, kitap okuyunca iyice beter ayarım kayıyor. Ancak ayaktayken adam gibi okuyabiliyorum.
Yani durumum bu.

Gönlümle bedenimin ritmini birbirine ayarlayamadım gitti!... Kitapları hızla bitirip bitirip yenisine başlamak istiyorum. Elimde sürünmesinler, piç olmasınlar istiyorum. Bu istekle alıyor da alıyorum. Ama o içimdeki uykudan sorumlu arkadaş her defasında çomak sokunca, kitaplarım da kule gibi dizilip okunmayı bekliyorlar!...

Malum bu hafta Tüyap'ta kitap fuarı vardı. İçim kımıl kımıl oldu tabii hemen ama okunmamış bir sürü kitabım varken, otur oturduğun yerde, adamı hasta etme dedim kendime.
Oturdum oturduğum yerde ama içime de oturdu bu durum.

Bundan da bir yazı çıkarmasaydım şanıma yaraşmazdı.
Hem bu vesileyle kendime de Cin Ali kitabı misali öğüt vereyim:
Eylül kitabı tut. 
Eylül kitabı gündüz oku.
Eylül kitabı hem gündüz oku hem de tut ki, pat pat kafana düşmesin!

Eylül tamam cıvıtma.
Eylül hadi yazıyı bitir, akşam oldu.
Eylül, hem cıvıtma, hem de yazıyı bitir ki okuyucuların baymasın.
....
....
....
Tamam Eylül, bi yürü git.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...