Sayfalar

23 Kasım 2013 Cumartesi

Atkıcı Geldi Hanım!



.. At Kenara, At Kenara ..

Hayatım boyunca örgü örmeye meraklı biri oldum.
Şimdi siz bunu okuyunca şöyle düşünüyorsunuzdur; hayatı boyunca örgü örmeye meraklıysa, yıllardır kimbilir ne güzel şeyler örüyordur! Kimbilir nasıl harikalar yaratıyordur!

Hemen cevabı yapıştırayım: 

I-ıh. 
Alakası bile yok!

Çevremde, kendilerine cici cici, rangarenk kazaklar örebilen arkadaşlarım vardı. Ben de çok hevesleniyordum tabii. Anneme gidiyordum, bana başlangıcını öğretiyordu. Ama ne yazık ki örgüde şu üçlü motifin dışına hiç çıkamadım:
Başla - sıkıl - kenara at.

Pıtı pıtı pıtı örmek güzeldi. Ama ilmek kaçırmak, sonra onu düzeltmeye çalışmak, düzelteyim derken üç beş ilmek daha kaçırmak,  onları da şişe geçirmeye çalışırken hepten aklımı kaçırmak... 
Başıma gelen hep buydu.
Ve sonuç: Eeeh, yetti be, seninle mi uğraşacağım! diyerek yumağı, şişi kenara atmak ve seneler sonra bir daha hevesim gelene kadar unutmak!

Hevesim yeniden geldiğinde ise yine anneme müracaat etmek, aynı şeyleri sil baştan öğrenmek, ilmekleri tekrar kaçırmak, ve tekrar kaçırmak, sonunda aman be öf deyip yine kenara atmak.
Anlayacağınız, tam bir maymun iştahlıklık ve tahammülsüzlük örneği.
Hal böyle olunca hayatım boyunca başladığım hiçbir örgüyü bitiremedim ve hatta 8-10 santimden daha uzun örülmüş bir parçam dahi olamadı!

Ta ki geçen kışa kadar!

.. Bu Sefer Azmettim! ..

Sokağımızda şirin bir tuhafiye dükkanı var. Sahipleriyle başka bir sebeple tanışmıştım, çok tatlı insanlardı ve ben de hadi şuradan yün alıp yeniden öğrenmeye başlayayım dedim.
Ve şişleri, yünleri kaptığım gibi koştur koştur yine annemin yanında aldım soluğu.
Hadi bana öğret!
Kadıncağız da ne yapsın, aynı şeyleri bilmem kaç bininci kez yeniden gösterdi. Yalnız bu sefer diğerlerine göre kesinlikle daha hevesli ve azimliydim. İçi rengarenk yünlerle dolu dükkanın hemen yanıbaşımda olmasından mıdır nedir bilemiyorum.:)
 
Ve zinciri kırdım sonunda! Bütün kış ördüm de ördüm. O kadar keyif aldım ve alıştım ki alt yazılı yabancı dizilerimizi izlerken bile şişlere hiç bakmadan örebiliyordum.
Yalnız küçük (!) bir sorun vardı. Örmeyi öğrenmiştim evet ama örgüyü başlatmayı ve bitirmeyi öğrenmemiştim!
Nasıl şey o öyle? demeyin.
Yeni bir yumak alıyordum ama başlamayı bilmediğim için anneme gidene kadar bekliyordum. Sonra ona başlatıp, kendim devam ediyordum. Niye ondan öğrenmedin? diyorsunuz tabii. Hem onun yapışından anlamadım açıkçası, hem de böylesi kolayıma gitti. Ve tabii örgüm bitince de kapatmayı bilmediğim için kenarda bekletiyor, yine anneme gidince ona kapattırıyordum. 
Bu da tam bir hazırcılık, tembellik - ve hadi daha da kanırtayım - embesillik örneğiydi.
Neyse...

Sonra bir ara anneme bir türlü gidemediğim bir dönemde, yeni örgüme başlamaya da çok hevesli olduğum için - bir zahmet! - internetten bakıp öğreniverdim hemen.

.. Atkı Atkı, Hep Atkı! ..

İlk örgüm kocaman yeşil bir atkıydı. O kadar geniş başlamışım ki ( daha doğrusu başlatmışım ki), ör ör bitmedi. Bittiğindeyse ben bayağı sağlam pratik yapmıştım doğal olarak.

Sonra yeni yünlerimi aldığımda kocam sordu:
- Aşkım şimdi ne öreceksin peki?
Adam sanki çok acayip bir şey sormuş gibi, benim cevabım:
- E atkııı....

Sonraki yünde garibim yine sordu:
- Bu sefer ne öreceksin?
- Tabii ki atkı öreceğim aşkım!

Ben böyle yünleri alıyor da alıyor, artık şişe mişe bakmadan pıtı pıtı örüyorum ya, iyice kıvama geldiğimi sandı zaar:
- Aşkım bana kar maskesi örsene!
- Neey! Kar maskesi mi? 
- Evet!
- Yahu ben ne anlarım kar maskesinden, git annene ördür sen onu.
- Ama ama...
- Yok ben yapamam onu. Atkı öreyim ben sana. Söyle bakayım ne renk istersin?
- !?!

Evet. Örgü kariyerim atkı sınırlarını aşamadı. Yünleri al, şişe geçir, dürt de dürt, dürt de dürt, uzasın uzasın atkı olsun. Kat ettiğim tek aşama; çizgili, çok renkli atkı örmek. Oh mis. Ben daha ne isterim?

.. Hava ile Köşe Kapmaca ..

Yazın şişleri elime bile almadım. E havalar sıcak olunca insanın öresi gelmiyor. Ama kasım ayı geldi, ruhum örgü örmek istemeye başladı, gel gör ki havalar hala ılık!
Ara ara şöyle bir serin hava dalgası geliyor, hadi gidip yeni yeni yünler alayım da öreyim diyorum, ama hooop ertesi gün yine yaz gelmiş! Pöf, hemen isteğim kaçıyor.

Böyle böyle diye diye bir türlü başlayamadım!

Sonra geçenlerde hava yine bir soğudu, ben de koştur koştur kendimi dükkana attım. Eve dönünce elimdeki yünleri gören kocama;
- Faik'e (a.k.a. yanaşma it Faik) kazak öreceğim! dedim. 
Kazak kelimesini duyunca adamın gözleri açıldı tabii.
Hemen yapıştırdım:
- Kolay kazak ama! İki tane dikdörtgen öreceğim, sonra kenarlarından dikeceğim! 

Beni çakal beni. 
Hayır düşünebiliyor musunuz o kenarları dikilmiş dikdörtgenin zavallı hayvanın üzerinde nasıl duracağını!.. Hiç de utanmıyorum, bir de kazak ördüm diye gezeceğim. Yazıklar olsun. :)
Her neyse, zaten yünü kara Faik'in üstüne şöyle bir tuttum, baktım, ı-ıh olmadı, kapadı hayvanı.
Boşver dedim kızım Faik'i maiki... Renk pek tatlı, sen bundan kendine atkı ör.
Ve nihayet sezonu açtım!...

Ama cidden merak ediyorum, acaba bu kış değişik bir şey örebilecek miyim yoksa, kalın atkı, çizgili atkı, ponponlu atkı, kareli atkı, dar atkı, çoook kocaman atkı, vırt atkı, zırt atkı vs... şeklinde dürtüp duracak mıyım yine?

Göreceğiz bakalım...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...