Sayfalar

30 Aralık 2016 Cuma

SOĞUK HAVALARDA SOKAK HAYVANLARINI NASIL KORUYABİLİRİZ?





Hava inanılmaz derecede soğudu. Kar kapıda. İşin kötüsü rüzgar ve yağmur da var. Kısacası donuyoruz, ıslanıyoruz ve uçuyoruz!
Ama ne kadar şanlıyız ki kat kat giyinebiliyoruz, klimalı arabalarımız, sıcacık evlerimiz, o evlerde bizi bekleyen yumuşacık kanepelerimiz ve elimizde kahvemizle içinde kaybolabileceğimiz battaniyelerimiz var. Sıcacık çorbalar içebiliyor, çeşit çeşit kış çaylarına doyuyor, hırkalarımıza sarınıyor, daha da yetmezse kombileri köklüyor da köklüyoruz.
Gerçekten şanslıyız.
Peki diğerleri?
Aynı bizim gibi etten kemikten yapılmış olan, soğuktan aynı şekilde etkilenen, tıpkı bizim gibi açlık çekenler?
İnsan olmadıkları için çoklukla umursanmayan, en iyi ihtimalle birçokları tarafından “ay yazık” deyip geçilen, derdini anlatamayan, anlatabilse neler neler söyleyecek olan, dile gelse belki üşümekten ve  açlıktan  hüngür hüngür ağlayacak olan hayvanlar…

Sokak hayvanları.

 “Onların tüyleri var, üşümezler” mi diyorsunuz?
İşte en büyük yanılgı bu. Hem de nasıl üşüyorlar! Evet, tüyleri koruyor onları doğru. Ama eğer aç kalırlarsa her şey değişiyor. Belli bir süre aç kalan hayvan ne yazık ki ısınamıyor ve -gerçek anlamda- donarak can veriyor.
İşte bu nedenle, “Soğuk Havalarda Sokak Hayvanlarını Nasıl Koruyabiliriz?” sorunun cevabına vereceğim ilk madde şu olacaktır:

29 Aralık 2016 Perşembe

SOSYAL MEDYA HESAPLARIM


Herkese merhabalar!
Bloga bolca yazı yazmak ve içerik girmek 2017 hedeflerimin başını çekiyor olsa da, şu anda hemen şu aşağıdakileri koyup kaçıyorum! :)
Blogumu ve beni, aktif olarak kullandığım sosyal medyalardan takip etmeyi unutmayın!
Facebook, Pinterest ve Instagram en yoğun olarak kullandıklarım.
Google+ ve Twitter azıcık fasülyeden duruyorlar ama inşallah onları da canlandırırım bir gün. Bakalım. :)

Kısa da olsa bir yılbaşı yazısı yazmayı planladığım için kutlamayı sonraya bırakıyorum.
Ama vakit bulamayıp yazamama ihtimalime karşı, şimdiden herkese harika yıllar dileyeyim ben yine de! ;)





https://www.facebook.com/GokkusagiDosyasihttps://tr.pinterest.com/eylulthedreamer/
 https://www.instagram.com/eylulcogal/?hl=en
https://plus.google.com/u/1/101208748144431922666https://twitter.com/EylulCogal




 Kar küreleriibrandify tarafından yapılmıştır.

17 Aralık 2016 Cumartesi

Gitsen Bir Türlü, Kalsan Bir Türlü




Güzel bir hayat yaşamak için, şu hayatta güzel bir şeyler yapmak için çalışıp didiniyorsun... Yorgun argın haftayı bitirip evine geliyorsun, ailenle mutlu bir akşam geçiriyor ve şöyle güzelce dinleneceğin ve gelecek aylar için planlar yapmaplanladığın güzel bir güne uyanmak üzere yatıyorsun. 

Sonra uyanıyorsun ve güm! 

Boğazına yumruklar diziliyor. 
Ben şimdi kendimi nasıl düşüneceğim tüm bunlar olurken diyorsun.
Yapmayı planladığın güzel kahvaltı sadece karın doyurmaktan ibaret bir aktiviteye dönüşüveriyor, tvdeki yeni (!) patlama haberini izleyerek. 
Canın yanıyor, sayıp sövüyorsun, ama geçmiyor. 
Biliyorsun ki yine olacak, yine yine! 

Güzel ülkenin geldiği duruma inanamıyorsun. Sen iyisin çünkü. İyi bir insan olmaya çalışıyorsun en azından. 
Okuyorsun, araştırıyorsun, kendini geliştirmek icin uğraşıp duruyorsun. Çağdaş bir beynin var, saygın var, vicdanın ve merhametinin pusulasıyla ilerlemeye, aldığın kadar vermeye çalıştığın bir yaşamın var. 
Temiz olmak, sevmek, paylaşmak istiyorsun. Medeni bir insansin. Sorgulayan, tartişan bir bireysin. 
Ailen, arkadaşların, çevrendeki insanların çoğu hep senin gibi. Ve ama senin sahip olduğun erdemlerin hiçbirine sahip olmayan, ahlaktan, vicdandan, doğruluktan yoksun kişilerin ellerinde ülken paramparça oluyor. 

Günlük hayatındaki küçük mutlulukların, en basitinden ailenle geçireceğin sıradan ve huzurlu saatlerin, kendi halinde yaşamak istediğin günlük hayatın elinden alınıyor. 
"Biz bunu hak etmiyoruz. Biz iyi insanlarız. Doğru insanlarız. Bunu niye yaşıyoruz?" düşünesi dönüp duruyor zihinde.
Her gün. Her saniye.
Bazen lanet ediyorsun, bazen gayret ediyorsun, bazen ağlıyor, isyan ediyorsun hatta bazen yeter benden bu kadar diyorsun.
Ama ne dersen de, işin içinden çıkamıyorsun.
 

Bağırsan bir türlü, sussan bir türlü.
Üstüne gitsen bir türlü, kendine dönsen bir türlü.
 

Öyle bir hayat yaşıyoruz ki,
Gitsen bir türlü, kalsan bir türlü...

10 Kasım 2016 Perşembe

Çok Teşekkür Ediyorum


Seni seviyorum. 
Çok, çok seviyorum. 
Bugün yaşadığım her güzellik, fikirlerim, onları ifade edebilme gücüm, kendime güvenim, vicdanım, özgürlüğüm ve içimdeki aydınlık, hepsi hepsi senin sayende. 
Çok teşekkür ediyorum.

8 Temmuz 2016 Cuma

Trafiksiz İstanbul Görmüş Masum Eylül



 Uzun yıllardır neredeyse her yaz Bodrum'da uzuuun uzun kalan bir insan olarak, yazın, özellikle de bayram tatillerinde insanların "İstanbul'da kimse kalmadı, yollar bomboş!" tarzında sözlerini "Hmm.. E iyi peki o zaman..." şeklinde dinler, çok da umursamazdım. 

İstanbul'da değildim ya, bana neydi!

Şimdi - tam da bugün - o insanların ne demek istediklerini çok iyi anlamış bulunuyorum. 
Bayram tatilinde İstanbul'da kaldım ama trafiği (ya da trafiksizliği) deneyimleyebilceğim yerlere çıkmamıştım pek.

Bugün ise çalışıyorum. Ve şirkete servisle değil de, bir arkadaşın arabasıyla geldik. Adeta uçtuk!  Şaka gibiydi. Çok hoştu. 
Normalde sabahları benim için yol demek, uyku demek. Gece geç yatıp az uykuyla maymun gibi kalktığımda bile "Amaan neyse serviste uyurum." diyen, hemen İBB'den trafiği kontrol edip, kırmızı çizgileri görünce, "Oh oh süper, trafik sıkışık, uzun uzun uyurum hatta" diye sevinen bir tipim. Ama bugün değil uyumak, daha ne olduğumuzu anlayamadan, - arkadaş hızlı kullanmamasına rağmen - çok ama çok kısa bir sürede İstanbul'un bir ucundan diğerine vardık.

Adamcağız "9'da yola çıkalım" dediğinde, "Ee 9'da zaten iş başlıyor, nasıl olacak?" diye düşünmüştüm, ama 9.5'ta şirketten içeri adımımı attığımda gördüm ki pek de güzel oluyormuş!

Ha bir de, 9'da iş başlıyor dedim ama 200 kişilik şirketimizin çalışanlarının  yerinde yeller esiyor an itibariyle! :) Neredeyse herrrkes kırmış bugünü. Ben part-time çalıştığım için iş düzenimin ayarının bozulmaması açısından geldim ve şirketin bu halini de gördüm ya pek tatlı oldu.

Neyse, geldiysek çalışacağız tabii ama yine de ofiste bir blog yazısı yazabilme lüksünü yakalayabildiğim için çok mutluyum. 

Bir de bu yaz çoğunlukla İstanbul'dayız ve güzel şehrimiz bize ne gibi güzellikler sunacak açıkçası çok heyecanlı ve hevesliyim.

Hep birlikte yaşayıp görelim o zaman!

7 Temmuz 2016 Perşembe

Azar Azar...



Bir şeyi tam yapacağım diye tutturduğum için hiç yapamama sendromu yaşıyorum. (Evet bu sendromu ben uydurdum.) Ama durumum tam da bu.
İşte bu nedenle blogumda yeller esiyor ne zamandır.
Çünkü başına oturup adam gibi uzun uzun yazılar yazmak istiyorum. Güzel keyifli içeriklerle karşınıza çıkmak istiyorum.
Ama son zamanlarda ne yazık ki buna hiç vaktim yok ve hal böyle olunca da burası boş kalıyor, ben uzaklaşıyorum.
Oysa sadece bir iki fotoğraf paylaşmak için ya da üç-beş laf edip kaçmak için bile ara ara uğrasam bana çok iyi gelecek biliyorum.

E hadi başlayayım o zaman. :) Bundan sonra azar azar döküleyim buraya. ;)

Bu arada tatil yapamadığım bir bayram tatilindeyim! Evet çalışmıyorum tabii ki ama uğraşmam(ız) gereken o kadar çok şey var ki evde, dışarıda vs... akşamları koltuğumuza popomuzu koyunca kocaman bir ohhh diyorum yeminle.

Bunun dışında hayatımızda birtakım keyifli değişiklikler oluyor, yakınlarımızın bildiği. Heyecanlı ve mutluyuz. (Bebek değil, bebek değil, hemen onu düşünmeyin meraklılar siziiii :))) ) 

Ama şunu diyebilirim; güzel şeyler olmakta. 


Son dönemlerde o kadar pozitif, o kadar umursamaz (duyarsız değil tabii), o kadar üzüntüleri konusunda seçici, o kadar dolu bardağa odaklı bir tip oldum ki kendime bile şaşırıyorum. Çok sinirlendiğim, bana acı veren, moralimi çok bozan bir sürü şey olmuyor değil, tabii ki oluyor. Türkiye'de yaşıyoruz sonuçta. Ama hayatımı çok seviyor, ona değer veriyor ve güzelleştirmek için elimden geleni yapıyorum. Bunun aksini yaptığım zamanlarım da çok oldu, sadece bana zarar verdiğini anlamam ise çok uzun sürmedi.
İşte bu nedenle, yanımda olan sevdiklerimin de sıcaklığı ile, güzellikler yaratıyor, büyütüyor ve geliştiriyorum, elimden geldiğince. Bazen bazı şeyler boyumu aşıyor, o zaman kabulleniyorum tabii durumları. Ama bildiğim bir şey var ki gerçekten hayata nasıl bakarsan, olaylar sana o şekilde geri dönüyor.
Tam kişisel gelişim lafları oldu değil mi? Ama öyle.
Ben bunu fark edeli beri hayatımda pek çok şey değişti. Değişmeye de devam ediyor. 
Gerçekten de kafanda neleri barındırıyorsan tam olarak o'sun ve onları yaşıyorsun. Bunu anlamak için kendine ve hayatına dışardan bir süre bakmak yetiyor.

Belki bunlarla ilgili daha detaylı yazarım sonra. Şimdi kaçmam gerekiyor, yapılacak tonla iş var.  Planladığımdan bile çok yazmışım!

Güzel tatiller, her günün bir öncekinden tatlı olduğu bir yaz dilerim. :)

(Dipnot: Bir de şu aşağıdakine bayılıyorum. Hepsini tam olarak uygulayamasam da, elimden geleni yapıyorum.;)

 

28 Mayıs 2016 Cumartesi

Tatlı Bir Cumartesi Akşamı























Tatlı bir cumartesi akşamı. Saat akşamın sekizine geliyor va hava aydınlık. İşte yazın en sevdiğim şeylerinden biri.
itunes'dan radyo dinliyorum, bir oldies kanalı buldum, kafasına göre bir şeyler koyuyor önüme ama şanslıyım ki hepsine bayılıyorum şu anda.
Dün gece bir şişe şarap açmıştım. Kocamın ilgilenmesi gereken bir şeyler vardı, ben de kendi kendime keyif gecesi yapayım, şarap içip Better Call Soul izleyeyim demiştim. Birinci kadehi zor bitirdim ve Zzzzz... Son zamanlarda cuma geceleri şarabın benim için tanımı: Uyku ilacı. 3-4 kadeh içtiğimde Gökhan, "Bravo iyi dayandın bu gece, nasıl uyumadın?" diyor.
Ben bu hallere gelecek insan mıydım yahu?:)
Neyse, velhasıl, dün gece açıp piç ettiğim şarabın keyfini an itibariyle sürüyorum.

Buradan çok uzak kaldım, biliyorum.
Yoğun ve yorgunum. Ama neyse ki fiziksel olarak. Ruhsal yorgunluk olmasın yeter ki.
Bir de Instagram, Facebok (yanlış yazmadım, o benim için o Facebok), yüzünden de burayı ihmal ettim sanırım. Bunu düzelteceğim. )

Bu çarşamba günü okulda son sınavlarımı yapacağım, ve okul bitecek. Bir nebze rahatlamış olmakla birlikte, tezime yoğunlaşacağım için acaba daha mı beter olacak tempom bilemiyorum. Göreceğiz.:)

Yakında daha detaylı yazacağım.
Güzel şeyler oluyor. Değişik şeyler oluyor. İrademiz dışında da bazı şeyler oluyor, bakalım nerelere götürecek bizi. 
Uzun zamandır olmadığım kadar meraklı ve heyecanlıyım. :)

Şimdi sadece, bu tatlı cumartesi akşamında kendimi birkaç kadeh kırmızı şaraba, penceremden içeri dolan sokak seslerine, perdelerimi uçuşturan bahar esintisine, sıcacık akşam ışığına ve tabii evimden dışarı tatlı tatlı akan güzel müziklere bırakacağım.

Kocam Mısır ve Faik'i gezdirirken, umarım bir an önce semirip doğasına karışacak olan yavru güvercinimizi besleyeceğim ve onun yakınına bile yaklaştırmadığımız, ailemize yeni yılda katılan şişko kedimiz (ahhh kedimiz demek ne güzel, onu çok seviyorum!) Hodor'u kucağıma alıp mıncıracağım.

Güzel bir haftasonu olsun hepimiz için.
Ve tabii ki çok tatlı bir hafta. ;)

19 Nisan 2016 Salı

An İtibariyle...





















































An itibariyle tam da şu yukarıdaki gibi olmak ve yayılmak istiyorum der ve kaçarım. 
(Tabii ki bu durumda değilim.)
:)

İllüstrasyon: Nina de San

3 Nisan 2016 Pazar

SES BİR İKİ ÜÜÜÇ!



Ha bugün ha yarın yazarım diye diye nasıl da ihmal ettim sevgili blogumu.
O nedenle, en azından bir ses vermek için geldim.

Çok fazla yoğunum son zamanlarda. Hayatımda çok değişik şeyler oluyor ve fazlasıyla koşturmaca içindeyim. Hal böyle olunca yazmaya fırsat bulamadım maalesef. Tatlı Pazartesi'leri bile yapamıyorum, bir süre daha düzenli yapamayabilirim. Ama sanat ve tasarım ile ilgili paylaşımlarımı takip etmek isteyenleri, Facebook'ta açtığım  Design, Creativity & Inspiration. adlı sayfama beklerim. Buraya görsel yüklemekten çok keyif alıyorum, eminim siz de bakmaktan keyif alacaksınız. ;)

Her neyse. :)
Sonuç olarak, nasılsın diye sorarsanız; Mutluyum, keyifliyim, bazen yorgunum, hayatın hızı ve süprizleri karşısında oldukça şaşkınım, bazen ülkenin durumundan dolayı çok çok üzgün ve kızgınım, bazen de sakin, yalın ve su gibi durgunum. Ama özetle, kendi hayatımız ve yuvamız içinde iyiyim, şükürler olsun.

Yalnız çok oburlaştım ve zararlı beslendim son zamanlarda, çok kilo aldım. Kollarımın Michelin lastiği kıvamına gelmek üzere olduğunu acı şekilde dank ettim ve bu pazartesi itibariyle güzel bir sağlıklı beslenme düzenine giriyorum. (Tamam susun, ne dediğinizi duyuyorum, hep pazartesi başlar, salı biter diyorsunuz di mi? Susunnn. Dinlemiyorum siziii. Tencerede kalan o hellimli makarnayı - bir de tulum peynirini - bir de bu geceden kalacak olan cipsleri bitirmeden diyete miyete gireceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuzzzz. :))) )

Şaka bir yana, bir arkadaşımdan koşu bandını alıyorum hafta içinde ve bundan sonra tempo tempo tempooo!
Hem yaz yaklaşıyor, hem de kocamın bana aldığı ve tek kelimeyle bayıldığım kırmızı elbisenin içine  inşallah evlilik yıldönümümüze kadar sığmak istiyorum.
Hadi bakalım inşallah. :)


An itibariyle, güzel bir cumartesi gecesinde, evimizi 90'ların şarkıları doldurmuşken, şarabımdan kocaman bir yudum alıyor ve her şeyin heeeepimiz için çok ama çok daha güzel olmasını diliyorum! (Hepimiz değil yahu, kötüler için değil, sadece iyiler için! ;)

Bundan sonra daha sık yazmaya çalışacağım. Elimden geleni yapacağım. Umarım başarabilirim. :)

Şimdi kaçıyorum.

Güzel pazarlar dilerimmm!

14 Mart 2016 Pazartesi

Tatlı Pazartesi | David Martiashvili


Merhaba.
Bu hafta pazartesimiz pek tatlı olamayacak belki çünkü Ankara patlaması hepimizin içini yaktı yine. Ülkenin rutin gündemi zaten huzura eremiyor hiçbir zaman. 
Ancak her ne yaşıyor olursak olalım, ruhumuzu, kalbimizi sakinleştiren, acılarımızı dindirip, yaralarımızı saran en etkili ilaçlardan biri sanattır diye düşünüyorum.
Bazen edebiyatın derin dünyalarına dalıp bambaşka hayatların tadını çıkartırken, bazen de muhteşem müziklerle kendimizden geçiyoruz. Ya da bir resimdeki küçücük bir detay bizi o an içinde bulunduğumuz saniyeden koparıp, hayallerimizden de güzel yerlere taşıyor.

Ama en güzeli de - başarabilirsek tabii - sanatın bize yaşattığı, hissettirdiği o güzellikleri kendi gündelik yaşamımızın içine taşımak. Zihnimizin içinde, kalbimizle gezindiğimiz o başka başka dünyalardan elimize, avcumuza sığdırabildiklerimizi toplayıp, gerçek hayatımıza getirmek, serpmek ve yaşamımızı bunlarla şenlendirmek, renklendirmek, anlamlandırıp, ısıtmak.

Her zaman mümkün olamasa da, bunu ne kadar çok yaparsak o kadar iyi diye düşünüyorum.
Evet, bugün Tatlı Pazartesi giriş yazısını biraz fazla uzattım sanırım. :)

Bu haftanın konuğu, 1978 doğumlu Gürcü ressam David Martiashvili. 
Ben de şimdi gözlerimi kapatıp onun sevimli evlerinden birinin kapı önüne bir sandalye atıp, bacaklarıma sürtünen kedinin başını okşarken, bir yandan çay içip miskin miskin etrafımı seyretmek, bir yandan da üst balkondan aşağı sarkan madamla tatlı tatlı sohbet etmek istiyorum. 

Sizi bu resimlerle başbaşa bırakmadan önce - haydaa ben niye böyle TRT spikerleri gibi konuşmaya başladım?? - neyse, David Martiashvili'nin sitesini de eklemek istiyorum. İngilizcesi yok ama çalışmalarına bakabilirsiniz.

Güzel bir hafta dilerim.



12 Mart 2016 Cumartesi

Vodafone, İlhan Duman ve Paranoyak Eylül





Şu numarayı aramayın dolandırıcılık, bu numaraya geri dönmeyin kucaklıyorlar diye korkutulup durmaktan, az daha icralık oluyordum yahu!! 

İlhan Duman diye bir numaradan gelen ve "Vodafone borcunuzu ödeyin bıdı bıdı bıdı, hemen şu numarayı arayın bıdı bıdı bıdı" diyen mesaja, 
"Benim Vodafone'um mu var salak? Pis dolandırıcılar! N.h ararım sizi. Hadi oradan!" edalarında tepkiler verip, anında sildikten sonra, bir daha buradan haftalar boyunca gelen tüüüüm mesajları da okumadan direkt sildim! 
Sonra dün yine "Vodafone borcunuzu ödeyin, takibe alınacaksınız, tüm banka kartlarınıza bloke konulacak" diye bir mesaja "pehhh" yapacakken, kocam: "Bu İlhan Duman dolandırıcılık değilmiş, Vodafone'un gerçek avukatlık şirketiymiş. Ama bazı kişilere yanlışlıkla mesaj gidiyormuş, herhalde sana da o şekilde geliyor. Sonuçta senin Vodafone hattın yoktu." dedi. 
"Hee evet yoktu..." dedim. 
Sonra aynı anda ikimize de bir aydınlanma geldi, durduk, birbirimize baktık ve: "Aaaa bi ara Vodafone internet kullanmıştın sen!!" dedi kocam.
Sonrasında gelişen diyaloğumuz:

Ben: Aa evet. Bir iki ay kullanıp kapattırmıştım. .. Kapattırmış mıydım yahu?
Kocam: Gir bakayım maillarına, şu mesajdaki hat numarasını arat.

- Aratıyoruz. Ve bingo! Gerçekten varmış öyle bir internet hattım. -

Ben: Kapanmadı mı bu yaa noluyoruz?
Kocam: Kapanmıştı ama borç mu kaldı ki?
B: Az bi şey kaldıysa belki...
K: Ben internette okudum, insanların 10 TL'lik artık borçları 50.000 TL falan olmuş.
B: Neeeeeyyyy???!!!
K: Yani öyle yazmış birkaç kişi..
B: Sen beni öldürecek misin be adam? Nasıl olur o kadar?
K: Olabiliyormuş. Hem o kadar olmasa bile bak bankalara bloke diyorlar...
B: Allahım allahımmm bayılazaaaam!
K: Bi de avukatlık parasını da bindirirler bize, o da var.
B: Ya senin bana garezin mi var gece gece, niye böyle şeyler söylüyorsun??
K: Neyse dur yarın arar öğreniriz.
B: ...........
K: Birkaç bin lira bir şey çıkarsa da çok fena olur... Neyse...
B: Yaa olur mu öyle şey, çıkmaz, çıkmasınn durup dururken! Ay fena oluyorum!
K: Yarın arar sorarız.
B: Taksit yapsalar bari.
K: Öğreniriz arayıp.
B: Borcu öteleseler bari.
K: Konuşunca sorarız canım.

Bunları konuşa konuşa oldu mu sana benim kafa duman!
İnternetten araştırıyorum, herkes "Adamları aradık bize çattılar, saygısızlar, şöyle böyle..." diye yazmış, iyice tırstım mı ben!

Bugün öğlen kahvaltı edip, kahveleri içip kendimize geldikten sonra ilk işimiz İlhan Duman Avukatlık Bürosu'nu aramak oldu. Hatta kocama, "Bunlar ters konuşuyormuş Gökhan, bana atar gelir şimdi, sen konuş" dedim, o aradı böylece. Ben de kulağımı yapıştırdım dinliyorum.

Gökhan: ..... Eşime mesaj geliyor. Borç varmış. Nedir bu durum, biz öyle bir şey hatırlamıyoruz.
Kız: Bakıyorum... Bakıyorum. Hmm evet, 64 TL borç gözüküyor beyefendi.
Gökhan: 64 mü? Nereden?
Kız: Kapandıktan sonra fatura çıkmış, ödenmemiş. Onu öderseniz dosyanız kapanır.
Gökhan: Sadece 64 TL mi? Faiz falan?
Kız: Faiziyle 64 TL zaten beyefendi. Normalde 50 TL imiş.

- Arka planda ben: "Alllaaahh! Oyyy! Yırttık elli binden, bilmemkaç binden! Ohh şükürler olsun!" diye zıplıyorum! -

Gökhan: Tamam ödeyip kapatıyoruz. Yalnız bakın sizden gelen bu mesajlar dolandırıcılık gibi anlaşılıyor, sırf bu yüzden eşim hepsini okumadan silmiş! Bu konuyu da dikkate alırsanız seviniriz.
Kız: Öyle mi? Peki efendim vs... 

Evet öyle arkadaşım! 
Çocukken bize ne derlerdi: "Yabancıların verdiği hiçbir şeyi kabul etmeyin. Sokakta bilmediğiniz insanlarla konuşmayın. Karşıdan karşıya geçerken önce sola, sonra sağa, sonra tekrar bilmem ne..."
Biz nasıl çocukken bunlarla kodlandıysak, son yıllarda da "Şu numarayı arayınız diye gelen mesejlara asla itibar etmeyin, o numarayı asla aramayın!" diye kodlandık, hem de son derece katı şekilde.

Hal böyle olunca: "İlhan Duman da neyin nesi yahuuu?" diyerek silmez mi insan o mesajları, siler!
Arar mı o numarayı?
Aramaz.
Etrafta dolandırıcılar cirit atıyor, biz de paranoyağa bağladık sonuçta.

Bu arada, eğer nisana sarksaymış bu borç, kucaklayıp öpeceklermiş beni, bir de onu öğrendim.
Kapandıktan sonra çıkan ve unutulan kıytırık bir ek fatura yüzünden, gelsin takipler, gitsin avukatlar. Aman yarappi! :0

İyi ki kocam telefonumdaki son mesajı görüp de "Aaa bu İlhan Duman gerçekmiş" dedi de, halloldu işimiz.
Bu arada kız da gayet kibardı, terslenme ya da höt hötlenme gibi durum olmadı.

Sizin de aklınızda bulunsun. Belki maziden kalan bir Vodafone hattınız vardır böyle üç kuruşluk borcu kalan, benim gibi mesajlar alıyorsunuzdur belki, korkmayın, arayın o numarayı! ;)

Vallahi 50 TL'yi unutmuşuz diye, bir de dolandırılmayalım aman haa derken az daha başımıza neler gelecekmiş!
Bundan sonra böyle durumlarda paranoyaklık yapıp, öcü görmüş gibi mesajları silmek yerine, en azından bir google'a danışacağım.

29 Şubat 2016 Pazartesi

Tatlı Pazartesi | Antonio Mora'nın Fantastik Kolajları


Merhaba!
Tatlı Pazartesi'nin bu haftaki konuğu; İspanyol sanatçı  Antonio Mora.
Mora, internetten bulduğu portreler ve manzara resimlerini, dijital kolaj yöntemiyle birleştirerek çok keyifli fantastik görseller elde ediyor.
Ben çalışmalarını tesadüfen keşfettim ve sizlerle de paylaşmak istedim.
Sanatçı hakkında detaylı bilgi edinmek ve daha çok çalışmasını görmek isterseniz, sitesi burada.

Herkese harika, çok mutlu bir hafta dilerim.


22 Şubat 2016 Pazartesi

Tatlı Pazartesi | DÜNYA ŞEHİRLERİNİN ESKİ HALLERİ


Merhaba!
Bu hafta Tatlı Pazartesi'de, benim hazırlarken çok keyif aldığım, zihnimde dünyalardan dünyalara gezindiğim ve eminim sizin de bakarken mutlu olacağınız bir konu var: 
Şehirlerin 1950'li, 60'lı ve 70'li yıllarına dair fotoğrafları.

New York'tan Paris'e, Roma'dan Tokyo'ya, Londra'ya, Hong Kong'a ve tabii ki İstanbul'a kadar, kimisi profesyonel fotoğrafçıların elinden çıkmış çok hoş kareler.
Sonrasında başka şehirlere ait seriler de yapacağım, bu başlangıç olsun.
Fotoğrafların altında hangi şehir olduklarını yazdım, ayrıca bir kısmında yıl ve bazısında ise fotoğrafçı bilgisi de mevcut.
Bu seriyi hazırlarken, yakın zamana ait olduğu için buraya koymadığım öyle güzel fotoğraflarla karşılaştım ki, belki sonra onlarla da ayrı bir konu altında başka bir seri yaparım.

Şimdilik böyle.
Yeni haftanız hak ettiğiniz gibi geçsin. 
Keyifle çalışmalı, tatlı tatlı eğlenip, güzel güzel dinlenmeli günler dilerim. :)


                     İstanbul - Ara Güler

19 Şubat 2016 Cuma

Dizi Dosyası: HELIX






















--- YAZI SPOILER İÇERMEZ ---

Tanıyanların bildiği üzere, kocam ve ben, yabancı dizi izlemeyi çok seviyoruz. Hoş, sevgimiz oranında çok sayıda dizi izleyemiyoruz, genelde bir tane, bölümleri birikmiş dizi buluyoruz ve kurutana kadar sapık gibi ona dadanıyoruz. :)
Bu yazımda yazdığım gibi ara ara tarzlar konusunda uyuşmazlığa düşsek de artık sorun yaşamıyoruz çünkü o bazılarını bensiz izliyor, ben bir kısmını onsuz izliyorum ve tabii ki beraber izlediklerimiz de var.
İşte bunlardan biri, son dönemde sardığımız; Helix.

Türü bilimkurgu. 
Ben bilimkurgu pek sevmem, öyle uzaylı, yaratıklı, fantastikli, cıvcıvlı, robotlu film ve dizilere hiç gelemem. Ancak bilimkurgunun, genetik bilimini, salgın hastalık vs.. gibi konuları işleyen türlerine de - eğer güzel işlenmişse - bayılırım. 
İşte Helix'in konusu tam da bu.
Spoiler vermeyeceğim için ancak şu kadarını söyleyeyim, çünkü bunu zaten ilk on dakikada göreceksiniz; kutuplarda kurulmuş bir araştırma üssünde, çok tehlikeli bir virüsün üs içinde birkaç kişiye yayılarak tehlike  yarattığı haberi gelir ve bunun üzerine, bir tanesi virüse maruz kalanlardan birinin abisi olmak üzere, alanında çok başarılı bilim adamlarından oluşan Hastalık Kontrol Ekibi, durumu kontrol altına almak için üsse gönderilir.
Tabii ki durumlar tahmin edilenden farklıdır ve olaylar gelişir. :)
























Dizinin konusu özetle bu, eğer bu tarz hikayeleri seviyorsanız hoşunuza gidebilir.
Helix, hayatımın dizileri listesinde ilk sıralara yerleşemez belki ama keyifle izliyoruz, kocam da, ben de sevdik. 
Sürükleyici, heyecanlı.
Bazen mantık hataları yakalıyoruz tabii. Elleri kolları bağlanmış adamın, kendini kurtardığı anda -çok alakasız şekilde- cebinden ilaçlı şırınga çıkarıp düşmanına saplaması gibi.
Cebinde şırıngayla mı dolaşıyor yahu bu, peh! dedirten bir durumdu ve bu ve benzeri ufak çaplı saçmalıklara rastladık. Ama hangi dizide olmuyor ki diyerek, hevesimizin baltalanmasına izin vermedik. :)

Ben artık bir dizi beni sarmıyorsa hiiiç yüz verrmiyorum, izlemeyi bırakıyorum. Sonuçta film değil ki bu, an fazla iki saatte izle, gitsin.
Vakitlerimiz kıymetli, o nedenle ancak beni sararsa yeşil ışık yakıyorum artık dizilere. 
Helix de sardı.

Birinci sezonu bitirmek üzereyiz biz.
Dizinin ikinci sezonu da yayınlanmış ve nisan 2015'te final yapmış. İkinci sezonda ratinglerinin düşmesi üzerine, üçüncü sezona devam etmeme kararı alınmış, bu bilgiyi de ekleyeyim.

İlginizi çektiyse, şimdiden iyi seyiler dilerim size. ;)


13 Şubat 2016 Cumartesi

Plastik Değilim Ben




Seviyorum bu seneyi.
Daha yeni başladık ama seviyorum.
2015'i yaşarken de, 2016'yı beklerken de, hatta ilk saatlerinde hayatımdaki en büyük acılardan birini yaşarken de biliyordum bu senenin çok güzel bir sene olacağını.

Daha ilk günlerinde yazmıştım, "Hissediyorum" diye.

2016 iyi bir yıl.

İyi bir yıl demek hiç ağlamayacağız mı demek? Hep gülüp, neşe içinde şakıyacağız mı demek?
Yoo. Hayır.
Var mı zaten öyle bir hayat?
Kim derse ki ben her anımda mutluyum, uçuyorum, coşuyorum; yalan söylüyordur.
Ya da ruhsuzdur, yapaydır. 
Plastiktir yani.

Ben plastik değilim çok şükür.
Varsa gözyaşlarım, akacak tabii yeri geldiğinde. 
İçimden geliyorsa, atacağım kahkahalarımı.
Bazen ikisi birbirine karışacak.
Şaşıracağım. 
Ve o şaşkınlıkta hayatı bulacağım.

1 Şubat 2016 Pazartesi

Tatlı Pazartesi | Instagram Fotoğraflarım


Merhaba!
Bu hafta Tatlı Pazartesi'ye, 2015'te Instagram'da paylaştığım ve sevdiğim bazı kareleri konuk etmek istedim. Instagram'ı düzenli olarak ve severek kullanıyorum, takip etmek isteyen olursa buradan hesabıma ulaşabilirsiniz.

Bu arada birkaç haftadır sömestr tatilindeydim ama yarın okul açılıyor. Tatil süresince, "Pazartesi sendromu mu, peh!" modunda gezmiştim ama saltanatım bitti. O nedenle bu haftanın Tatlı Pazartesi'si öncelikle bana moral olsun. :)

Harika bir hafta dilerim herkese!






25 Ocak 2016 Pazartesi

Tatlı Pazartesi'yi Unutmuşum Yahu!


Aferin bana.
Bir de buna, akşamın köründe uyanıyorum.

Alkışlar alkışlar.

Boynum kıldan ince, mazeretim de yok, unutmak dışında.
O nedenle süklüm püklüm ve  kıyın kıyın, ortamdan sıvışıyorum. :/

Yapmanız gereken her şeyi hatırladığınız bir hafta dilerim hepinize, ama önce kendime. :)

18 Ocak 2016 Pazartesi

NEDEN VERMEYESİN?


 




















Son zamanlarda kafamı kurcalayan bir düşünce var. Aklıma geliyor, geliyor, düşünüyorum, içinden çıkamıyorum.

Malum, havalar çok soğudu. Kar yağıyor, her yer bembeyaz bir örtü altında. Beş dakikalığına dışarı çıksak, eldivenimizi de unutmuşsak mesela, ellerimiz donuyor adeta, o derece buz gibi yani.

Ve bu soğuk havada dışarıda yaşamak zorunda olan hayvanlar var. Kuşlar, kediler, köpekler...
Ama ben bu yazıda, onların soğuktan ne kadar kötü etkilendiklerini,  kar bastırdığında yiyeceklerinin üstünün örtüldüğünü, aç kalma ihtimallerinin çok arttığını, yemek bulmakta ne kadar zorlandıklarını ve aç kalırlarsa feci şekilde donarak öldüklerini detaylı olarak yazmayacağım.

Çünkü artık bunu herkes biliyor.

Çünkü son dönemde sıkça televizyonlardan ve özellikle de internetten, sosyal medyalardan duyurusu yapılıyor. İnsanlar eskisine göre daha bilinçli, daha duyarlı ve üstelik söyleyecek sözü olanın, sesini duyurabileceği medyalar artık herkesin elinin altında.
Hal böyle olunca, "Sokak hayvanlarına bir kap mama, bir kap su koyun" çağrısını bir kere bile duymamış olan var mı aranızda?
Sanırım yoktur. 

Tatlı Pazartesi | Ah Şu Sözler!


Yeni haftadan herkese merhaba!

"Siz hiç sözleri toplar mısınız?" diyerek, bu senenin ilk Tatlı Pazartesi'sine hızlı bir giriş yapayım. :)
Belki birçoğunuz güzel görselleri, fotoğrafları biriktiriyorsunuzdur, bunu ben de yapıyorum.
Ben ayrıca, internette bulduğum, hoşuma giden, bazen beni motive eden, bazen de güldüren, kısaca bana keyif veren sözleri de topluyorum. Hatta Pinterest'te bununla ilgili bir panom da var. Ve çok daha fazlası da bilgisayarımdaki bir klasörde mevcut.

Bazıları belki kişisel gelişim kitaplarından fırlamışçasına yüksek dozda "gaz" içeriyor olabilir. :) 
Bazıları da eminim sizi güldürecek, yeni haftaya başlarken, hatta yeni yılın başlangıcı sayılacak bu haftalarda size iyi gelecek, keyfinizi yerine getirecek ve hatta belki motive edip, ilham verecektir.

"Motive olmak için elalemin sözlerine ihtiyacım yok." diyecek olan kalıpçılar da çıkacaktır, haksız mıyım? (Hadi itiraf et, tam diyecektin, içinde kaldı di mi? :)

11 Ocak 2016 Pazartesi

Yeni Yıl, Yeni Hafta


Yeni yıl geldi.
2015 biterayak çok canımızı yaktı, savurdu, dağıttı ama çekti gitti sonunda.
Neyse ki.

2016'yı keyifle, mutlulukla bekliyordum. 
İlk günlerinde - 2015'in son anda attığı kazık yüzünden - bir yandan ruh gibi gezerken, diğer yandan yürekten şükredeceğimiz güzellikler yaşadık. 
Hayatın döngüsü bu, bir yerden alırken, başka bir yerden veriyor.
Bazen çok bariz oluyor bu.
Bazen de görürsen, farkına varırsan. 
Ben genelde farkında olabilmek için elimden geleni yapıyorum.

Oldukça da koşturmacalı geçti son günler. Bedenen de, kafaca da.
Yapılması, yetiştirilmesi gereken işler, verilmesi gereken final notları vs.. vardı.
Bu gece itibariyle hepsi bitti, oh, çok şükür.

Artık biraz dinlenme, gevşeme, ayak uzatma zamanı benim için.
Yeni dönem başlamadan düşünülecek ve programlanacak şeyler, evde düzenlenecek odalar, okunacak kitaplar, izlenecek filmler, kurulacak hayaller ve gündüz vakti kanepede sorumsuzca dalınacak uykular var.

Bunları yaptığım zaman "dinlendim" diyebileceğim.
Ve yapmaya da hemen başlıyorum.


2016'nın iyi niyetle yüreğinizden geçen her şeyi vermesini ve hak ettiğiniz gibi yaşamanızı dilerim.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...