Sayfalar

18 Mart 2013 Pazartesi

Eyvah Sevgilim Grip Oldu!






























Bir önceki yazımda, hastalıkların beni en olmayacak zamanda,  en uygunsuz koşullarda ve yatıp dinlenmemin mümkün olmadığı anlarda yakaladığından bahsetmiş, sanki bunca yıl boyunca aralarında bana karşı gizli bir ittifakları olduğunu düşündüğümü yazmıştım. Ancak son günlerde yakalandığım gripte şanslı olduğumu, istisnai bir şekilde dinlenebiliyor, keyfimce yatabiliyor olduğumu belirtmiş ve bu yüzden de büyük bir mutluluk ve keyifle yazımın adını "Yaşasın Grip Oldum" koymuştum.
Yıllardır beni haince en tuhaf zamanlarda kıskıvrak yakalayan hastalıklara inat, bu sefer gönlümce yatarak geçiriyordum gribimi.

Erken sevinmişim.

İçerinden gelen ilk öksürük sesinde ya da sevgilimin benim de boğazım ağrıyor gibi... deyişinde kavramalıymışım durumu. Bense sadece aman tatlım dikkat et, yorma kendini, bak sonra benim gibi olursun demekle yetindim. Bilemedim başıma geleceği.

Yaşasın Grip Oldum yazımı yazıp yayınladığım gece, tam da bir bacak orada, bir kol burada şeklinde pideler gibi yayılmış oooh ne de güzel dinleniyorum, hastalığın da güzeli varmış derken benim adam salona daldı ve aynen şöyle dedi:
Şu anda resmi olarak grip olmuş durumdayım!

Şöyle bir kalakaldım. Şaka mı yapıyorsun? dedim. 
Hayır'mış, şaka değilmiş. Boğazı feciymiş, burnu akıyormuş. Kafası odun gibiymiş.

O odun benim kafama indi sanki. Buyur buradan yak. 

Ona dinlenmesini, hemen dinlenirse hastalığa fazla yakalanmadan yırtacağını, benim gibi kötü olmayacağını söyledim ama içimden geçenler şunlardı:

Olamaz! Hayır. Sen hasta masta olamazsın. Sen nasıl grip olursun be adam? Sen nasıl grip olur da benden rol çalarsın?  Grip olan benim, hasta olup da yatacak, dinlenecek, keyif çatacak olan benim. Bu süre içinde kanepenin ve battaniyenin tek sahibi benim. En önemlisi hiiiç bir şey yapmayacak olan, çorbası, yemeği önüne gelecek olan ve dilediğince şımaracak olan benim! Ben. Sen de hasta olursan ben kime şımaracağım gönlümce? Kim getirecek istediğim her bir şeyi... Prensesçilik oynayacak olan benim be yahu, sen de nereden çıktın?

Eyvahlar olsun dedim. Bitiyor galiba benim seneler sonra kavuşabildiğim hastalık saltanatım.
Ertesi sabah gözümü açar açmaz kafamda ampul yandı, köpeğimizin çıkarılması gerek. Ben hasta, o hasta. Kim çıkaracak? 

Ben: Nasılsın aşkım? 
Sevgilim: Kötüyüm...
Ben: Neren kötü?
Sevgilim: Başım...Boğazım... Burnum...
Ben: Hımm. Bedensel olarak iyisin yani?
Sevgilim: Yok aslında o da pek iyi sayılm...
Ben: Tamam o zaman Mısır'ı sen çıkar, benim bütün bedenim dökülüyor, belli ki ben daha kötüyüm.

Kendi açtığım pazarlığı kendim bitirip sonuca bağlayıverdim.
Sevgilim çıkardı oğlanı. Ama yok, olacak gibi değil yine de, çünkü adam gerçekten hasta oldu. Şimdi denir mi hiç şunu isterim, bunu isterim. Yazık. Zaten senden bana geçti dediği an boynum kıldan inceydi. Haklı. Yanıma yaklaştırmamaya çalışmama ve yanaktan öp yanaktan'larıma rağmen, hain, pis, sinsi virüs atlayıverdi sevgilime.

Bu sabah hiç pazarlığa yeltenmedim çünkü baktım bayrakları değiştirmişiz: 
O hasta ve prens, ben ise daha az hasta ve hasta bakıcı. 

Mısır'ı çıkardım, kahvaltıyı hazırladım, dışarı çıktım, geldim, Mısır'ı yine çıkardım. Şimdi akşam yemeğini hazırlayacağım. Roller değişti. Kanepede yanlayıp keyiflere dalışlarım erken bitti.

Hayat böyle bir şey işte. Biz bir ömür boyu birbirimize her koşulda sevgiyle, şefkatle bakmaya zaten çok önceden karar verdik. O yüzden zerre gocunmam.

Benim lafım o kurnaz gribe!
Bir önceki yazımı aynen şu cümlelerle bitirmiştim:
"Bu sefer beceremediniz sizi hainler! Bu sefer zamanlamayı tutturamadınız eyy sinsi hastalıklar! Bu defasında acayip, saçma sapan bir anda yakalatmadım kendimi size. 
Oh olsun."

Sesimi duymuş olacak ve benim yatıyor olmam fena halde kanına dokunmuş olacak ki, koştura koştura geldi, sırf beni kanepemden ve keyfimden etmek için sevgilimi de hasta etti.

Pes! Sen ne sinsi şeymişsin, yine yaptın yapacağını! 
Ama ben de bunun hesabını bir gün sormaz mıyım senden.


Fotoğraf: http://www.sxc.hu/browse.phtml?f=view&id=672786

16 Mart 2013 Cumartesi

Yaşasın Grip Oldum!






























Sonunda yakaladı beni.
Kıskıvrak sarıp sarmaladı, avcunun içine aldı.

Birkaç haftadır kendimi kırık dökük hissedip hissedip toparlanıyordum, yani tam anlamıyla kıl payı yırtıyor, ohh neyse ucuz atlattım diyor, yakalayamazsın kiii hınzırlığıyla kaçıyordum ondan. O da dur sen hele, bekle sen, ben seni bir güzel yatağa mıhlatmadan pes etmem diyordu. Ellerini ovuşturarak sinsi sinsi bekliyordu. Ve sonunda başardı! Kendimi çarşılara atıp, deli gibi yorulduğum bir günün ertesinde, zafer naraları atarak bünyeme süzüldü. Sonraki birkaç gün ben yine yeterince dinlenemeyince de yerini bir güzel sağlamladı,  baş köşeme kurulup oturdu hain grip.

Yıllardır benim gribal rahatsızlıklarım ya da  ciddi derecede tutulma diye tanımlayabileceğim sakatlıklarım hep olmadık zamanlara denk gelir.
Bu hastalıklar sanki bir duvarın ardından beni gizli gizli izliyorlarmış da, ne kadar uygunsuz zaman, alakasız ve karambol ortam ve koşul varsa bulup o anda üstüme atlıyorlarmış gibiydi. Aralarında gizli bir ittifak, bana karşı yürüttükleri muzurca bir savaşları vardı sanki.

Soğuk algınlığı: "Yarın Eylül'ün misafiri gelecekmiş, harıl harıl hazırlık yapıyor, hemen gidip yapışayım yakasına! Ne hazırlığını doğru dürüst yapabilsin, ne de misafirin yanında nasıl oturduğunu bilsin!"

Bel tutulması: "Ben de önümüzdeki hafta elime geçireceğim onu, zira Bodrum'a gitmeden önceki son haftası. Zehir olsun. Nasıl hazırlandığını bilemesin! Bavul yerleştirmek için eğildiğinde arkasından sinsice yaklaşıııııp.... bir daha kalkamaz hale getireyim de görsün!"

Nezle: "İyi yaparsın! Ben de, malum en sevmediği hastalık olarak, tam yola çıktığı güne denk geleyim ki, bir yıldır heveslendiği yolculuğun içine edeyim!"

Grip: "Ben alışverişe çıkacağı günü bekliyorum. Çok heveslenmişti zilli, bir çökeyim ki üstüne nasıl gezdiğini bilemesin. Hem avm'ye falan da girer şimdi, kalabalıkta yayılırız da ona buna!"

Boyun tutulması: "O zaman ben de sergisini hazırladığı zamana ayarlayayım kendimi ki, sağa sola dönemesin, baston yutmuş gibi kalıversin!"

Bel tutulması: "Dur dur ben de tekrar gelirim o zaman seninle. İkimiz birden saldırırız, birlikten kuvvet doğar, canına okuyuveririz!"

Hepsi beraber: "Nihohahahaa, yürrüüü, Eylül'e eziyeeet, Eylül'e zulüüüüm! Hahahahhnihohaha!"

İşte böyle bir şeydi benim yaşadığım. Öyle bir karambol zamanda yakalıyorlardı ki beni, elimdeki işi bırakmam mümkün olmuyordu, başkasına yaptırılabilecek şeyler de değildi genelde, illa ki benim yapıp bitirmem gerekiyordu hasta hasta. Eziyet ki ne eziyet. Ve her seferinde düşünüyordum; Nasıl oluyor da hep böyle zamanlarda başıma geliyorlar?!

Son birkaç gündür hayli yoruldum ve malum hain kapıda beni beklermiş,  şimdi yine gribim. 
Ama bir farkla. Şu anda illa ki yapmam gereken bir şey yok. Yolculuğa çıkmıyorum, misafir beklemiyorum, işimle ilgili eğilmeli kalkmalı yoğun bir hazırlığım yok... Kalan iki gıdımlık canımla da dün okula  gidip dersimi verdim ve eve kendimi zor attım.

Şimdi, uzun zamandır ilk defa hasta olmanın keyfini yaşıyorum desem yalan olmaz. Sabahları Mısır'ı tuvalete ben çıkarırım normalde ama bu sabah sevgilim çıkardı, ben uzuun uzun kaldım yatakta, elimde bilgisayarla keyif yaptım.
Kahvaltıda aşkımın elleriyle yaptığı nefis çorbayı, onun üstüne de kaynattığı ıhlamuru içtim ki budan daha keyifli bir şey olamaz. 





























Çörek gibi yayılmış durumdayım ve iyileşene kadar kalkmaya hiç niyetim yok. Hasta iken yatabiliyor olmak da bir lüksmüş gerçekten ve şimdi bunu çok daha iyi anlıyorum.
Sıcacık bitki çaylarım, kanepe, battaniye, biraz film, biraz internet, biraz da kitap... Belki ara ara da tatlı tatlı uykuya dalmak... 
Uzun zamandan sonra nihayet hasta gibi hasta oldum ya şükürler olsun! Hastayım ve yatıyorum; işte budur.

Bu sefer beceremediniz sizi hainler! Bu sefer zamanlamayı tutturamadınız eyy sinsi hastalıklar! Bu defasında acayip, saçma sapan bir anda yakalatmadım kendimi size.
Oh olsun. 

Fotoğraflar: Gökkuşağı Dosyası
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...