Sayfalar

28 Aralık 2015 Pazartesi

Aaa Tatlı Pazartesi Yok muu?

Üzgünüm, bu hafta yoğunluklarım ve ekstra koşturmacalarım yüzünden, değil Tatlı Pazartesi'yi yayınlamak, hazırlamam gerektiğini bile unutmuşum!
Şu anda pazar gecesi, saat 01.10. Ve unuttuğumu bile yeni idrak ediyorum.
Bu saatte hala bir şeylerin peşinde koşturuyorum, o nedenle bu haftalık böyle olacak.
Artık yeni yılın ilk Tatlı Pazartesi'sinde görüşürüz.
Tabii arada başka yazı yazmazsam. :)

Sevgiler.


21 Aralık 2015 Pazartesi

Kötü Pazartesi






Bazı sabahlar, yataktan hızlı kalkacak kadar enerjim olmadığında, Instagram'a bir göz atayım önce diyorum.

Bu sabah da öyle yaptım ve yatağın içinde hareketsiz kalakaldım.
"Nasıl olur, olamaz!?" seslerime koştu kocam.

Birebir tanımasam da uzun süredir blogunu takip ettiğim, sevdiğim, günlük yaşamından, hamileleğine, doğumuna, hayatının ve bebeğinin birçok sürecine blogundan ve sosyal medyadan tanık olduğum sevgili Sergül ne yazık ki dün gece minik yavrusu Efsun'u kaybetmiş.
Görünce inanamadım. Kaskatı oldum.

Ve o andan itibaren de, saatlerdir evde elim ayağım birbirine karışıyor. Çok üzgünüm.


Dayanamıyorum bebek ve çocuk ölümlerine. Kim dayanabilir ki zaten?
Bir hayatı olamadan, hatta belki daha ilk kelimesini bile söyleyemeden bu dünyadan göçüp gidenlere yüreğim dayanmıyor.
Ve bu bebelerin geride kalan ana babaları için ne diyeceğimi, ne düşüneceğimi bile bilemiyorum inanın. Allah kimselere vermesin böyle bir tarifsiz acıyı. 
Yaşamayan bilemez, anlayamaz ama sadece tahmin etmesi bile feci.

Sergül'ü blog camiasında bilmeyen zaten yok. Japon kocası Yoshi ile yıllardır Japonya'da yaşayan, Sökeli, binlerce takipçisi olan, buna rağmen her zaman çok rahat, çok doğal, samimi, iyi kalpli, hayvan sever ve çok tatlı bir kız.
Bunu yaşadığı için gerçekten tarifsiz üzgünüm ve diyecek kelime bulamıyorum. Milyon tane düşünce geçiyor kafamdan, onlara dair, hayata dair, ölüme ve yaşama dair ama yazacak adamakıllı iki kelimeyi toparlayamıyorum.
Sadece, derin sabırlar ve sağlık dileyebiliyorum kendisi ve tüm ailesi için.

Bebeklerin ölmediği bir dünya dilesem 2016 için, gerçekleşir mi acaba?
Gerçekleşmez değil mi?

Ne acı.




14 Aralık 2015 Pazartesi

Tatlı Pazartesi | RAFAL OLBINSKI -2-


Yepyeni bir haftadan merhabaa!

Bu haftaki Tatlı Pazartesi konuğunu yaklaşık bir ay öncesinden tanıyorsunuz aslında.
9 Kasım günü, sürrealist ressam / illüstratör Rafal Olbinski'nin eserlerini taşımıştım buraya ve iki parçaya ayırdığımı, ikinci bölümü başka bir hafta yayınlayacağımı yazmıştım.
İşte o hafta bu hafta. :)

Bu yeni haftada dilerim ki hayalgücünüzün pırıltıları hep sizinle olsun. İçinizden gelen ilham dışınızı da ışıldatsın! (Laflara bak laflara, sen neymişsin be Eylül. :))

Her neyse. :)
Hepinize - hayır hepinize değil, birçoğunuza:) - harika haftalar dilerim!






7 Aralık 2015 Pazartesi

Tatlı Pazartesi | Sıradışı Yılbaşı Ağaçları

Merhabaaa!
Tatlı Pazartesi'yi yeniden hazırlamaya başladığımdan beri haftaların nasıl da çabuk geçtiğini iyice idrak eder oldum.
Ne ara pazartesi oldu??
:)
Hızlı ya da yavaş, nasıl geçerse geçsin günler ama güzel ve anlamlı olsunlar. Biz de her günümüzü tatlı tatlı yaşamaya çalışıyoruz.
Veee, aralık ayına girdiğimiz için, yeni (yepyeni!), keyifli heyecanlarla dolu bir yıl kapıda olduğu için ve biz pek cici yılbaşı ağacımızı yeni kurduğumuz için, bu hafta Tatlı Pazartesi'nin konuğu "yılbaşı ağaçları" olsun istedim.

Ben, benden umulan ile tezat bir biçimde, geleneksel yılbaşı ağaçlarını seviyorum ve hal böyle olıunca evimizdeki ağacımızı da öyle süslüyoruz. (Sevgili kocam bu klasik tarz konusunda mecburen bana uyuyor. Ona bıraksam ağacı demirden falan yapıp, böyle ledlerle, acayip ışınlarla falan ışıklandırıp süsler, eminim. :))  )

Ben klasik ağaçları seviyorum ama bugün sizinle sıradışı, ilginç, gerçekten değişik ağaç yorumlarını paylaşmak istiyorum. Kimisine ben bile yeşil ışık yakabilirim ama kimisini de mahalleme sokmam. :)

Hadi siz de bir bakın bakalım hangilerini seveceksiniz. 
Beğendiklerinizi ya da nefret ettiklerinizi yorum kısmında benimle paylaşabilirsiniz.

Işıl ışıl, harika bir hafta dilerim! 









1 Aralık 2015 Salı

B.k Parkına Hoşgeldiniz!






























Medeni uygulamaları, medeniyetten anlayan, medeniyeti içine sindirebilen insanların hizmetine sunacaksın arkadaş.
Aksi halde - gerçek anlamda -  boka batıyorsun!
Nasıl mı?

Son yerel seçimlerde belediyemiz değişti ve yeni başkanımız, ekibiyle birlikte çok iyi çalışıyor. Beldemizde gözle görülür gelişmeler ve değişimler oldu.
Ve ayrıca başkanımız sokak hayvanları için de çok güzel uygulamalar yapıyor ve gerçekten çok mutlu oluyoruz.

Diğer yandan, bizlerin evlerimizde beslediğimiz sahipli kuçularımız için de, beldenin belirli yerlerine PATİ PARK'lar yaptırdı, çok sevindik.
Nasıl mı oluyor bu Pati Park'lar?
İçinde köpeklerimizin rahatça koşturabilmesi için, dört yanı yüksek tellerle çevrili, kapısı içeriden kilitlenebilen geniş bir çim alan. Ayrıca hem eğlenmeleri hem de egzersiz yapabilmeleri için oyun araçları mevcut. Su içebilmeleri için su kapları da var.
Ve de kuçu evladımız kakasını yaptıktan sonra o kakayı torba ile alıp atabilmemiz için kocaman bir ÇÖP KUTUSU bulunuyor.
Gel gelelim, bazı köpek sahipleri için park var evet, oyuncaklar var ona da evet, suluk var, tamam, üstünde koşturulacak çim de var, hepsini bir güzel kullanıyorlar, okey.
Peki madem bunların her birini gönlünce kullanıyorsun, o zaman köpeciğin kakasını yaptıktan sonra neden alıp oradaki KOCAMAN ÇÖP KUTUSUNA atmıyorsun be adam?!
Parktaki her bir şeyi görüyorsun iyi güzel de, çöp kutusunu niye görmüyorsun??

..Topla Eylül Topla..

Bu sabah kocam ile köpeklerimizi çıkarttık, hemen evimizin dibinde olan Pati Park'ımıza girdik, kapıyı kilitleyip çocukları serbest bıraktık.
Ben tabii önceden deneyimli olduğum için, "Dur hemen koşturmayalım, kakaları bir toplayayım önce." dedim.
Bizden önce, alınmadan öylece bırakılmış köpek kakalarını kendi torbalarımla toplamaya başladım. Ki bizimkiler koşarken basıp ayaklarını kakaya bulamasınlar.
Bir aldım, iki aldım, üç aldım, hadi dördüncü öbeği de aldım ama bir baktım ki, ohoooo, parkın içi boka batmış!
Öbek öbek her yerde!! 
Bir de nasıl kocaman öbekler, hani görsen manda şeyetmiş sanırsın.

Köpeğin kakasından iğrenmem ben, başka köpeğinkini de toplarım, gocunmam. 
Ama insan denen canlının bu terbiyesiz kayıtsızlığı deli etti beni o anda.
"Eeeh yetti beaa! Yürü yürü, topla köpekleri, çıkıyoruz, dayanamayacağım!!" dedim Gökhan'a ve sinirle, bir hışım kendimizi dışarı attık.

Bu durumda köpeciklerin en ufak bir kabahatleri olmadığını belirtmeme gerek yoktur sanırım. Gariplerim sahiplerinin götürdüğü yere kakalarını yapıyorlar, ne yapsınlar. Her zaman olduğu gibi onlar bu durumda da yine masum.
Onun, ihtiyacı gereği yaptığı kakayı SAHİBİ OLARAK SEN ALIP ATMAK ZORUNDASIN.
İster Pati Park'a sok, ister sokakta gezdir YANINDA DIŞKI POŞETİ TAŞIMAK ZORUNDASIN!
Senin ardında bıraktığın kakayı belediye toplamayacak, bu onun görevi değil. SENİN GÖREVİN. 
Belediye senin için mekanı hazırlamış, çöpü de koymuş.
Sana kalan tek şey biraz insan olmak, anlıyor musun?

Bu medeniyettir. Bu senin birey olarak yapman gereken şeydir. 
Evinde kakanı yapınca sifonu çekmeden çıkıyor musun? Çıkmıyorsun. Kendi ortamını kendi b.kundan temizlemeyi biliyorsun da, konu sokaklar olunca hangi hakla bu kadar vurdumduymaz olabiliyorsun?

Üstelik senin umursamazca arkada bıraktığın kakalar yüzünden biz diğer köpek sahipleri azar işitiyoruz milletten.
İnsanlar sokakta o kakaları gördükçe - onları bırakan sen olduğun halde - zavallı masum köpeklere düşman kesiliyorlar.
Buna ne hakkın var?!

Güzel belediyemizin, güzel bir hizmeti var ve bundan hakkıyla yararlanmak istiyoruz.
Ben o parka girerim, köpeğimi oynatırım, kakasını yapınca torbayla alır, kutuya atar öyle terk ederim mekanı.
Sen de böyle yapacaksın.
Hakkıyla, doğru şekilde kullanacaksan, buyur gel.
Aksi taktirde, lütfen bilinçlenene kadar yaklaşma oraya.

Sana sunulan medeniyetten faydalanmak  istiyorsan, önce medeni olmayı öğreneceksin arkadaşım.
Başka yolu yok. 
Yok.

................................

Daha önce yine benzer konuda yazdığım yazıyı okumak isterseniz buyrun: EYVAH B.K VAR!

30 Kasım 2015 Pazartesi

Tatlı Pazartesi | Komik Bıyıklı Kediler


Merhabaa!
Bu hafta Tatlı Pazartesi'nin konuğu, birçoğumuzun internette komik video ve fotoğraflarına bakmaktan çok keyif aldığımız, canımız cicimiz, komik mi komik kediler!
Ama bunlar öyle bildiğiniz kediler değil: Bıyıklı kediler!

"Bıyıksız kedi mi olurmuş ki?" dediğinizi duyuyorum. Tabii ki olmaz ama bunların bıyıkları başka bıyık!
Pala bıyıktan, Hitler bıyığına, Şarlo bıyığından, bıçkın sokak serserisi bıyığına, kıro bıyığından janti jön bıyığına kadar hepsi var.
Siz de benim gibi komik kedi görsellerine bayılıyorsanız, hadi bir göz atın o zaman. :)

Herkese sağlık dolu, keyifli ve güzel bir hafta dilerim.

(Not: Şaşırarak fark ediyorum ki bıyıklı kedilerin çoğu siyah-beyaz.
 Not2: Yayının sonuna yedi adet de bıyıklı köpek fotosu ekledim, onlar da pek şeker. :) )







23 Kasım 2015 Pazartesi

Tatlı Pazartesi | Tüyap Artist 2015'in Ardından


Merhabalar!
Bu hafta Tatlı Pazartesi'nin konuğu aslında bir hafta kadar gecikmeli geldi maalesef.

Bundan bir önceki haftasonu Artist 2015'i gezmek için Tüyap'a gittik. Hatta cumartesi günü gittik, ben gecesinde fotoğrafları blogda paylaşırım, belki pazar gitmek isteyen birilerinin işine yarar diye düşünmüştüm. Ama fuar dönüşü kameramı annemlerin arabasında unutunca :( ne yazık ki bu planım suya düştü
Eh, bir hafta gecikmeli de olsa paylaşayım bari dedim ve bir hinlik yaparak Tatlı Pazartesi ile de birleştirmiş oldum ;)

Eserler burada benim gezme yani fotoğraf çekme sıramla yer alıyor. Ve tabii ki beni cezbeden eserleri çektim. Ah tabii çok beğendiğim ve fotoğrafı iyi çık(a)mamış olanlar da var, onları paylaşamıyorum maalesef.

Herkese çok güzel, rengarenk, yaratıcı bir hafta dilerim.











16 Kasım 2015 Pazartesi

Tatlı Pazartesi | Sokak Sanatından Yaratıcı ve Muzip Örnekler -1-


Merhaba!
Bu haftaya ülkece ve dünyaca pek de moralli başladığımız söylenemez değil mi? 
Terörün olduğu bir dünyada huzurla, güvenle nefes alabilmek ne mümkün!
Kötülüğün kol gezdiği şu hayatta, sanat ile, müzik ile, edebiyat ile, doğa, dostluk, aşk ve sevgi ile kendi küçük ama kıymetli hayatlarımızı renklendirip, iç huzurumuzu koruyabilirsek ne mutlu bize.

Bugün Tatlı Pazartesi'de yüzümüze tatlı bir tebessüm yerleştirecek bir seri var.
İngilizcede "Street Art" olarak bildiğimiz sokak sanatı çalışmalarına oldum olası çok düşkünüm. Tabii sokak sanatının yelpazesi oldukça geniş. Mesela dudak uçuklatacak güzellikte duvar resimleri sokakları muhteşem bir havaya sokarken, ben onlara başka bir seride yer vereceğim.

Bugün ise daha çok, sokaktaki sıradan hatta alakasız obje ve öğelerin sanatçılar tarafından çok yaratıcı ve muzip şekilde dönüştürülmüş ve uyarlanmış hallerine bir göz atalım istiyorum. Bu çalışmaları gerçekten çok ama çok seviyorum, izlemekten inanılmaz zevk alıyorum.
Keşke bizim sokaklarımız da bu örneklerle dolup taşsa.
Sabahın köründe işe giderken, köşeyi dönüp de böyle sevimli, yaratıcı, sivri zeka örneklerini görüp de gülümsemeyi kim istemez ki?

Hayat espri ile, mizah ile, sanat ile güzel. 
Bizim ülkede bu uygulamaları yapsanız, birçok belediye gelir, hemen üstünü kapatır.
Gelişmiş ülkelerde sanata çok değer veriliyor deriz hep. Eh, adamlar sanatı yücelttikleri için gelişebilmişler işte. Denklem bu kadar basit. Sanata uzak olan insan da hödük kalıyor, beyinen güdük kalıyor, eller havaya çemberinin içinde sıkışıp kalıyor işte, yazık.

Herkese güzel, keyifli, muzip ve tatlı bir hafta dilerim.

(Not: Yazının başlığında -1- yazıyor. Yani ne demek? İleriki haftalarda bu serinin devamı gelecek demek.;) )







9 Kasım 2015 Pazartesi

Tatlı Pazartesi: RAFAL OLBINSKI -1-


Merhaba!
Tatlı Pazartesi geri döndü! 
Hazırlamak ve yayınlamaktan çok keyif aldığım bu tatlı seri, bugünden itibaren her pazartesi sabahı sizlerle buluşacak ve eminim ki her seferinde "Acaba bu haftanın konusu kim / ne?" diye sizleri meraklandıracak.

Evet, madem başladık, bu haftanın tatlısı, 1943 yılında Polonya'da doğan ve 1981 yılından beri Amerika'da yaşayan, sürrealist ressam / illüstratör Rafal Olbinski.
Sanatçının Wikipedia sayfası için sizi buraya alayım.
Malum, sanatçı / tasarımcılarla ilgili uzun ve detaylı bilgi girmiyorum, merak edeni google'a havale ediyorum.:)

Bu arada, çok aşırı görsel yüklemesi yaparak sizi sıkmamak ve yormamak adına, Rafal Olbinski'nin çalışmalarını iki bölüme ayırarak yayınlayacağım. İkinci bölüm başka bir haftaya.

Hepinize harika bir yeni hafta ve gerçek üstü güzel ve keyifli geçecek günler diliyorum! 






7 Kasım 2015 Cumartesi

"TATLI PAZARTESİ" GERİ DÖNÜYOR!


Herkese merhaba!
Ruhumuzu pazartesi sendromundan kurtarmak, haftanın ilk gününe tatlı bir gülümsemeyle ve içimiz açılarak başlayabilmek için, bazen illüstratörlerden, tasarımcı ve sanatçılardan çalışmalar, bazen de sadece bize keyif verecek ilginç toplama görseller paylaştığım Tatlı Pazartesi serisine uzunca bir süre ara vermiştim.
Oysa hem ben çok keyif alıyordum bu seriyi yapmaktan, hem de ziyaretçilerimin de pek keyifle takip ettiğini biliyordum.
Hal böyle olunca, aynı keyifle ve tatlılıkla Tatlı Pazartesi'yi önümüzdeki pazartesi günü yeniden başlatma ve artık her hafta başında aksatmadan sizlerle buluşturma kararı aldım.

Eh, o zaman ne diyelim?
Pazartesi görümek üzere. :)


İllüstratör / Illustrator: Marie Desbons

Bodrum, İstanbul ve Bir Kadın



























Şu anda Bodrum'dayım. Yine.
Canım gibi sevdiğim, içinde olmaktan en çok mutlu olduğum yerlerden birinde, balkonumdayım. Denize, dalgalara karşı. Yine.
Arada İstanbul'a gittim, üç hafta kalıp geri döndüm. Yarın sabah şehre uçuyorum. Hatta siz bunu okuduğunuzda ben İstanbul'da olacağım.
Yine.

Güzel Yaz, Acı Yaz
Her sene olduğu gibi, bu yaz da pılımızı pırtımızı, işimizi, gücümüzü toplayıp Bodrum'a geldik ve yaklaşık üç ay yaşadık burada. 
Çok güzel bir yazdı. Çalıştık, dinlendik, denize girdik, denize baktık, şaraplar içtik, mis kokulu sabah kahveleri ile uyandık, kıpkırmızı yaz domateslerine doyduk, aile toplaşmacaları yaptık, açık hava sinemalarına yayıldık, sevdiklerimizi gördük, doğum günlerimizi kutladık, mumlar üfledik, pastalar yaptık.
Tenimiz güneşle buluştu, kolumuza denizin tuzları yapıştı, onlarca güneş batırdık, dolunaylara daldık, yazdık, çizdik, hayaller kurduk, mutlu olduk, güldük.

15 Eylül 2015 Salı

Her An'ıma Aşığım





Bu geceyi kendime, 'balkonda keyif' gecesi olarak tahsis ettim.
Kocam bilgisayarının başında çalışırken ve ara ara face'te gezinirken, tüylü evlatlarım evin içinde 'itlik' peşinde koşarken, bir şişe kırmızı şarabı kaptım, mumlarımı yaktım, kulağıma heeer türden şarkıdan oluşan bir karışık playlist taktım ve balkonumdaki kocaman saksından bozma kanepeme kuruldum.
Evet bu gece benim gecem.

Di.
Evet, "di."

7 Eylül 2015 Pazartesi

Bir Geceden Sabaha


Son birkaç gündür hiç yapamamış olsam da, kafam iyiden iyiye güzel gezmek, dibine kadar ve delicesine sarhoş olmak istiyorum. 

Ne sahilimde çığlık çığlığa bağıran Suriyeli adamın sesini, ne yan plajımda kıyıya vuran ve kalbimi dağlayan bebeği, ne sürekli üstümüze üstümüze ışık tutan sahil güvenlik botlarını, ne gecenin derinliğimden gelen siren seslerini, ne de daha on sekizinde, yirmisinde, belki daha hayalleri bile olamadan patlayarak, parçalanarak can veren genç adamları düşünmek istiyorum. 

Birkaç saatliğine ya da geceden sabaha kadar, başka bir gezegene, başka bir gerçekliğe ışınlanmak istiyorum. Çığlıklar atarak koşmak, üstümü başımı çıkarıp, gecenin bir yarısı kendimi denize, dalgaların içine atmak, köpüklerle oynaşmak, asla gidemeyeceğim kadar uzaklara yüzmek, yıldızlarla konuşmak, ay ışığında denizde sırt üstü yatmak, karanlık sokaklarda şarkı söyleyerek dans etmek istiyorum. Çölde su bulmuş gibi, en büyük hayalim gerçek olmuş gibi, en ummadık anda aşık olmuş gibi, yeniden küçücük bir çocuk olmuş gibi hoplamak, zıplamak, havalara uçmak ve masalsı bulutlara tutunmak istiyorum.

Gerçek dünya, bugünlerde yaşadıklarımız olmasın, bunların hepsi kurmaca olsun, gerçek hayat aslında... gerçek dışı olsun istiyorum!

Denizin kokusu burnuma dolduğunda, ellerimi yumuşacık kumlara göndüğümde, tatlı bir uykuya daldığımda ve güzel bir çörek kokusuyla o uykudan uyandığımda hissettiğim gibi... 
Sevdiğime sarılıp uyuduğumda, bir parça ekmeği zeytinyağına bandığımda, sabahın ilk kahvesini yudumladığımda, bir minik kedinin doyduğunu gördüğümde, köpeklerim sevgiyle ve çıkarsızca kuyruk salladıklarında duyumsadığım gibi olsun dünya, böyle olsun gerçekler de.

Kötülük her köşe başında gezinmesin, hayat böyle zalim, gerçekler bu kadar acı 
olmasın istiyorum.

Sadece bir geceden sabaha, gerçek olmayan bir dünyayı, gerçekmişçesine içime çekerek yaşamak istiyorum.



Klavye Başında Acılarımız



Uyumak üzere yatarken, sabah gözünü açacağın günün lanet bir gün olacağını bilmek ne acı. Bunu hepimiz yaşadık dün gece, Dağlıca haberini aldıktan sonra. 

Ama o acıyı bir de ateşin düştüğü yerlere sor! 

Hepimizden geçip gidecek bu acı, kimse inkar  etmesin, ha belki çabuk, belki uzun süre sonra. 
Ama geçecek. 
Teker teker kaldıracağız o kara profil resimlerimizi. Gündelik, hatta eğlencelik paylaşımlarımıza döneceğiz. Hatta bir çoğumuz, sabah sosyal medyada profilini karartırken, gece gezmelere akacak. Siyah foto orada dururken, hoppala hoppala dans edecek. Belki bir yandan Facebook'ta terörü lanetlerken, yandaki tabda Youtube'tan komik videolar izleyecek. 
Ve inanın ki bunu kınamak için söylemiyorum. 

31 Ağustos 2015 Pazartesi

Yılan Görmüş Masum Şehirliler




2012 yazında, Bodrum'daki evimizde, biri buzdolabından, diğeri yatağımızdan çıkmak suretiyle tam iki kez çıyan gördüm. Ki en korktuğum yaratıktır. Bizde canlıları öldürmek olmadığı için, ikisi de kocam tarafından 'kutulanıp' münasip bir yerlere salındı.

Geçen yaz ise annemin evinden akrep çıktı. Ki bu da annemin en ama en korktuğu canlıdır. Onun da, annemin ayılıp bayılmaları eşliğinde önce fotoları, videoları çekildi, sonra yine kocam tarafından sitenin uzaaak bir yerinden dışarı, doğasına uğurlandı.
Ama annem, evinden hayatı boyunca en çok korktuğu canlının çıktığı gerçeğiyle yüzleşmekte çok zorlandı, haftalarca etkisinden çıkamadı.

Geçen gece, keyifli bir mangal toplaşması için annemlerdeydik. Yedik, içtik, gelsin şaraplar, gitsin rakılar, güzel müzikler, sohbetler derken, bir de üstüne patlattığımız Tabu sayesinde keyfimiz iyice gıcır oldu.
Sonunda kalkma vakti gelip de, toparlandığımızda, tam alt verandaya çıkacakken kocam aniden bağırdı:
"Çıkmayın yılan var!" Hemen ardından ekledi, "Karamel'i içeri alın! Çabuk!"

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...