Sayfalar

11 Haziran 2011 Cumartesi

Hava sen benimle dalga mı geçiyorsun?


Giyim kuşam konusunda benim yaz sezonum  biraz geç açılıyor sanırım.
Mayısta insanlar altlarına şortları çekmeye başlarken ben ancak kapriye kadar yükseltebiliyorum çıtamı, Bodrum'a geçene kadar da böyle idare ediyorum. Hoş zaten ince elbiseler, etekler  gibi ifil ifil ıvır zıvırımı da Bodrum'da bırakıyorum. Sandalet moduna da genelde orada geçiyorum, burada da gidene kadar bez ayakkabılarımla takılıyorum. Evde de çorap ve bildiğin ev terliği ile geziniyorum.

Fakat iki gündür yoğun şekilde dışarılarda koşturuyorum. Sıcağın fena halde bunaltması ile afalladım zaten. Bir de insanların neredeyse hepsinin şirin şirin açık ayakkabılarla dolaşmasına fena halde özendim sanırım. Akşam evde otururken "Amaaan başlarım Bodrumuna..." dedim ve kurtuldum çoraplarımdan!...
Karda kışta bile geceleri asla çorapla yatamam ama gün içinde de çorapsız dolaşamam, donarım. İşte bu yüzden o çoraplarla -ev içinde de olsa- vedalaşmak benim için yaz sezonumu açma düğmelerimden biridir, hatta en önemlilerindendir. Dün gece bu düğmeye bastım ve bir mutlu oldum, bir ferahladım sorma gitsin!... Hatta ertesi gün giyeceğim sandaletlerimi de hazırladım bir heves.

Bu sabah uyandım. Kahve için ısıtıcıya suyu koydum. Her sabah önce köpeğimi dışarı çıkartıyorum ama çok dengesiz geçen bu baharda hergün mutlaka havayı kontrol etmek için kafamı balkondan uzatıyorum. Hani ekstra bir şey giymek gerekir mi diye.
Bugün de aynısını yaptım. Kafamı uzattım dışarı, gözlerim büyüdü, alt dudağımın aşağı sarktığını hissettim, öylece kalakaldım. "Yaaaa..." dediğimi hatırlıyorum.

Hava. Sevgili hava!.. Yapmış yine yapacağını. Sağolsun, fena halde bozmuş yine.

Gittim giyindim yeni(!) havaya göre. Sonra bir umut yine çıktım balkona, bir bakayım, belki ayaklarım üşümez diye. I-ıh. Yok, donarım eğer açık ayakla çıkarsam.

Öfff dedim, pöfff dedim. Döndüm, çişe çıkacağı için havalara zıplayan oğluma "Bugün de açamıyoruz sandalet sezonunu be yavrum.." dedim.

Çoraplarımı giydim. Üstüne bez ayakkabılarımı taktım.
Çıktım gittim.


Fotoğraf: 

10 Haziran 2011 Cuma

Atm Şaşkını. ( Eyvah Gitti Kart! )
























Dün dışarıda çok işim vardı. Hastaneye, nüfus müdürlüğüne gitmek gibi angarya işlerden keyifli incik boncuk işlerine kadar bir ton şeyi art arda halletmem gerekiyordu tek gün içinde. Bu yoğunluktan dolayı panik olmak yerine, "Günüm su gibi aksın, işlerim kolayca hallolsun..." diye dileyerek çıktım evden. Nitekim öyle de oldu. O kadar ki, büfeden sosisli sandviç almak bile benim nüfus cüzdanımı yenilememden daha uzun sürerdi!... Hal böyle olunca, angaryalar da bu kadar çabuk hallolup geriye sadece keyifli işler kalınca kelebek gibi uçuşarak dolaştım çarşıda. Annemle de buluştum, keyfime diyecek yoktu. Bir de sevgilimin banka işlerini yaptım, sonra gezdim dolaştım, her bir şeyi halledip çok yorgun ama mutlu döndüm evime.
Hani vücudunuz bitkin düşmüştür ama ruhunuz şendir, aynı o hesaptım ben. 

Gece hiç bir işe elimi sürmeden, devrilip dinlenmeye karar verdim. Her şeyi tereyağından kıl çeker gibi hallettim ya, hak ettim sözde. :/ 

Halt etmişim.

- Nerede O Kart Nerede?! -

Sevgilim "Aşkım kartları alabilir miyim?" dedi. "Tabii" dedim. İçinde kişisel eşyalardan boyalara, defterden kedi mamasına her şeyin bulunduğu bohçadan hallice çantama elimi daldırdım. Birinci kart, al canım. İkinci kart, buyur hayatım. Üçüncü ve enn önemli kart... Üçüncü kart?? Daha üçüncü kartı da vereyim düşüncesiyle elimi çantama sokarken üstümden bir serinlik geçtiğini hissettim.. Çünkü diğer kartları verirken, atm önünde onları kullandığım, sonra geri alıp çantama koyduğum anın görüntüleri de canlanmıştı beynimde. Üçüncü kart ile de paracıkları çektiğimi gördüm zihnimde, sonra hat kesildi..!! 

Evet, parayı çektim, sonra? Sonrası yok, hatırlamıyorum, kara delik. Hani yani "Başka işlem yapacan mı gurban? Kartını istiyo musun geri?" gibi şeyler de yok hafızamda, kaydedilmemiş onlar. Neden? Çünkü bu şaşkın insan, "Ne kadarını nereye yatıracağım..", "Aman düşürmeyeyim paracıkları..." diye paniklerken, atm ile ilişkiyi tamamen kesmiş. Atm falan yok, kart mart da yok, paralar havadan gelmiş sanki, kıçımı dönüp basıp gitmişim!... 

Ben tüm bunları düşünerek çantayı boşaltıyorum, astarlarını yırtacağım neredeyse!.. Sevgilim oradan "Şaka yapıyorsuuun. Şaka tabii değil mi? Şaka şaka?" diyerek paniğimi ve umutsuzluğumu beşe katlıyor... Çünkü biliyorum ki o kart o çantadan çıkmayacak. Dedim ya, onu geri aldığımın kaydı hafızada kesinlikle yok!.. Ama umut dünyası işte, biçare çantayı karıştırıp duruyorum. Sevgilimin cümleleri değişim geçiriyor bu arada. "Böyle bir şeyi nasıl unutursun? İnanamıyorum. Nasıl bu kadar (neydi laf) 'salapati' olabiliyorsun? O kart olmazsa şöyle olur, böyle olur.." vs... Tamamen haklı, gerçekten önemli ve yurtdışından geldiği için yenisini alması çok uzun süren bir kart. Ama ben zaten üzgünüm, fena daralmışım, panikteyim ve üstüne üstlük suçluyum!..  Hal böyle olunca ne yapar insanoğlu? Ya özür diler, ya da üste çıkarsın. Ben önce birinciyi yaptım. "Zaten çok üzülmüşüm görmüyor musun?? Ben senin yaptığın şaşkınlıkları böyle mi karşılıyorum, niye üstüme geliyorsun? Sen de şu gün şöyle yaptın, o gün böyle yaptın, ben sana bi'şey dedim miii?" tadında döküldüm. Ama adamcağız da ne yapsın, haklıydı tabii, çok normal bir tepki verdi. 
Üstüme düşen "üste çıkma" görevimi yerine getirdikten sonra mülayim halime döndüm ben de. O da "canın sağolsun" moduna geçti zaten, mutlu mesut sarıldık, benim şaşkınlığımla dalga geçtik ve tabii atm'nin o kartı yutmuş olmasını diledik.:)

Gece, ekşi sözlükte gezindim. Aynı haltı yemiş olan ve hatta benden daha da salak olan "kart unutucuların" hikayelerini okuyup kendimi iyi hissettim. Onların da aşağı yukarı aynı sebeplerden bu salaklığı yaptıklarını öğrendim, kendimi yalnız hissetmedim. İnsan psikolojisi işte. "Tek salak ben değilmişim." demek - sanki salaklığını yok ediyor da!- insanı mutlu ediyor. Ben de aynen öyle hissettim işte.

- Kart İmha mı Olacak?! -

Gece yattım.

Sabah 08.45, zınk diye kalktım. Önce zift gibi bir kahve. Zihnimiz açılsın ki, cümleler birbirine dolanmasın, di mi?

Sonra aradım malum bankayı. "Ben böyle böyle bi halt ettim, kartı geri isterim" dedim. "Ama" diye de ekledim, "unuttuğum sizin bankanın kartı değil, bambaşka bir kart." 

Gelen cevap şu, gayet kibarca: "O zaman o bankadan yeni kart talep edeceksiniz hanfendi. Başka bankanın olduğu zaman, unutulan kartları imha ediyoruz." 

İMHA mı? İmha mı dedin? Aha. 

Kadıncağızın kibar cevabının benim zihnimdeki simültane çevirisi: "Ohhooo kardeşiiiim... Sen de ne ahmakmışsın beee. Hem sevgilinin kartını unut git, sabah da elin ayağına karışarak bizi ara!... Bir de başka kartmış, pehhh. Çok alırsın sen kartını, sahip çıksaydın! Paracıkları kapıp koştura koştura gitmeseydin! İMHA EDECEĞİZ onu, paramparça edeceğiz. Aptallığına doyma. Ellerimizle yok edeceğiz onuu, nihohahaaa!..."

İmha kelimesini duyunca hissiyatım böyle oldu ister istemez ve ben de 'zihnimde' şöyle bir cevap verdim ablaya: 
"Yok ya! Sen kimsin be? Siz kimsiniz de bize ait bir şeyi imha ediyormuşsunuz? Ne hakla? Hele bi et, hele bi et bakiim ben napıyorum?.. Bana bak, dokunma sakın kartıma, dokunmaaaaa....!"

Ne yapayım. Çok panik oldum. 
Ama tabii ben de kibarca "imha mimha etmeyiniz, çok önemli bir karttır, lütfen beni şubeye bağlayınız" şeklinde konuştum. Şubedeki kibar beye de "İmha deyyorlar, yapmayın etmeyin, bizi de imha edersiniz." şeklinde döktürdüm. Adamcağız da "5 dak. sonra arayın, biz bir bakalım." dedi. Bu arada, ya kart şubede bile değilse, şerefsizin biri arkamdan onu çaldıysa düşüncesi de kurt gibi yiyor beynimi geceden beri.

Bekledim. Garanti olsun diye 10 dakika bekledim hatta, huyum kurusun. Sonra titreye titreye aradım amcayı. Hiç kastırmadı, hemen "Kartınız buradaymış, gelip alabilirsiniz" dedi!...

Ağzımdan çıkanlar şöyle: "Ahh çok teşekkür ederim, çok sağolun. Kimlikle gelmek yetiyor değil mi? ... Tamam... Evet, tamam. Çok teşekkür ederim, gün içinde geleceğiz. İyi günler."

Ağzım kulaklarıma kadar yay çizmiş iken, aynı anda zihnimden geçenler: "Hay allah senden razı olsun be adam!... Oh ohhh. Var ya kardeşim çok güzel haber verdin, çok sevindirdin beni. Allah da seni sevindirsin inşallah. Allah tuttuğunu altın etsin, ne muradın varsa versin!... Allah sevdiğine bağışlasın...Yaşa sen e mi?" 

Ve benzeri bir ton iyi dilek. Kocaman bir rahatlama. Tüm bunlar olurken uyuyan(!) sevgiliyi uyandırıp iyi haberi verme.:)

Dün gece "Ben bir daha elimi sürmem bu kartlara" demiştim, sevgilim de "Hayır, süreceksin ama dikkatli olmayı da öğreneceksin" demişti.

Ama yok. Almayayım ben. Valla istemem. Zira ben seneler önce babamın kartını da atm'de unutup gitmiştim. Evet, bu ilk değil. Sabıkalıyım yani. 

Bana kart mart vermeyin  kardeşim, paranızı kendiniz çekin, hepimiz rahat edelim.:)

 
Fotoğraf kaynak.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...