Sayfalar

14 Şubat 2011 Pazartesi

Bugün kimin günü?



Bugün 14 Şubat Sevgililer Günü. 


Şimdi soruyorum:


Sen o tek taş yüzük reklamlarının hedef kitlesinden misin? 
Mutlu olmaya çalış bugün, çok mutlu olmaya çalış. Dün sarıldığından ve yarın sarılacağından daha sıkı sarıl sevgiline. Normalde söylemeyi akıl edemediğin her şeyi söyle, yapamadığın her şeyi yap. Kutlayacağın ne var ne yoksa hepsini sıkıştır bugünün içine. Aman hiçbir şey eksik kalmasın! 
Çünkü senin Sevgililer Günü'n sadece 14 Şubat'tır.


Ama eğer onun varlığı ile her gün yeniden doğuyorsan, hediyelerin en güzelinin onun kendisi olduğunu  düşünüyorsan, iyisi ve kötüsüyle ona sahip çıkabiliyor ve iyileştirebiliyorsan, gülüşüyle çoşuyor, ağladığında yarasına merhem olabiliyorsan, onunla uyumak ve onunla uyanmak sihrini hiç yitirmiyorsa, on sene, yirmi sene ve hatta elli sene sonra ona hala "İyi ki varsın" diyebiliyorsan ve hala sevgiyle elini tutabiliyorsan işte o zaman sen çok şanslısın. Ne mutlu sana. 
Çünkü senin Sevgililer Günü'n 365 gündür. Bir ömürdür.




Fotoğraf: http://www.sxc.hu/browse.phtml?f=view&id=369976

9 Şubat 2011 Çarşamba

Eyvah Eyvah Eyvah!

Ve üç oldu!... 
"Allahımm ben bu filmi bir daha, bir daha ve bir daha izlemeliyim!" demediğim halde, az önce Eyvah Eyvah 1'i üçüncü kez izlemiş bulunuyorum. Birinci izleyişim 2010 yazında, kendi irademle sinemaya giderek gerçekleşti. Ancak ikinci ve üçüncü seferi son on gün içinde, başkalarına izletirken izledim. 
Sen git, daha önce zaten görmüş olduğun bir filmi on gün içinde iki kez daha izle. Üçüncüde "Eh artık gülmem ben buna... Onlar izlerken ben başka işle uğraşayım bari" de ama yine kahkaha atarken  bul kendini! Ve üstüne üstlük sanki ilk kez izliyormuşum gibi odaklanmış vaziyette. Aynı keyfi alarak. 
Helal olsun dedim.


Ben ki komediler konusunda aşırı kıl bir insanım. Bir komedi filminin içinde azıcık yılıklık, bayağılık ya da yapışkanlık olsun buz gibi soğuyuveririm. Güleceğim şeyin bir anlamı olmalı. Zekice espiri bulamadın mı? Gaz çıkar, geğir,gereksiz yere küfür savur. Adına da komedi de. Yahu benim sevgilim yanımda bilerek gaz çıkarsa, geğirse çok bozulurum. Elin aktörü filmin içinde yapınca neden güleyim?  Çocukken bir kez bile palyaçoya gülmemiş bir insan olarak, palyaçodan çok daha anlamsız olan bazı tuhaf karakterlere ancak vücudumun geri tarafı ile gülebiliyorum malesef. Ve yine malesef ki Türkiye'de bu ayarda çok fazla komedi çekildiğinden gülme işlevinin çoğunluğunu bu geri tarafım üstleniyor!
Hal böyle olunca da gerçekten keyifli bir komediye rastladığımda, ona hakkını vermek istiyorum. Samimi, sıcak ve bence tam anlamıyla "ayarında" bir film Eyvah Eyvah. Keyifli ve içten. Kör göze parmak sokan abartılı espiri(cik)leri yok kesinlikle. Tatlı tatlı akıyor her şey. Mekanlar hoş, karakterler çok sevimli. Başı bütün. Konusu ve nereden başlayıp nereye gittiği belli. Yama yama bin tane skeçten oluşmuş bir uzun metraj değil yani.


Ata Demirer ve Demet Akbağ'a özel bir zaafım olmamasına rağmen ikisinin de performansına bayıldım, özellikle Demet Akbağ döktürüyor. Sonuç olarak, izleyiciye de keyifle gülmek kalıyor. Ben güldüm. Her izleyişimde farklı detaylar keşfederek güldüm üstelik. Ne güzel.
Eyvah Eyvah 2'yi ise henüz bir kere izledim.Yine izlerim. Devam filmlerinin hüsrana uğratma ihtimali yüksektir aslında ama neyse ki öyle olmamış. Hatta ilk filmden bile güzel diyebilirim ikincisi için. 


Varsın halkın büyük kısmı tek kaşlı pırtlangaç karakterlere gülsün. Ve benzerlerine... 
Beni samimiyet çeker. Doğallık çeker. Zeka çeker.
Bunları bir arada bulursam izlerim. Bir kere de, iki kere de, üç kere de.  Ve gerekirse on kere de.

8 Şubat 2011 Salı

1,2,3 CUP!






























Bu iş bugün olacak. Bu gece. Hatta hemen şimdi. Başladım galiba.  Şu anda yazdığımı da sayarsak ilk beş cümle.  Gökkuşağı Dosyası'nın ilk beş cümlesi. 
Daha farklı olacaktı aslında. İşte tam da bu yüzden bugüne kadar, şu ana kadar olamadı. İlk yazı ya. İlla özel olacak. Damardan olacak. (Nasıl olacaksa o artık!..) İsmin neden 'Gökkuşağı Dosyası' olduğu anlatılacak. .. Şu grisi, karası bol olan dünyada, hayatın renklerinin, küçük güzelliklerin ve tatlı, sıcacık günlük ayrıntıların önemine değinilecek... Ve bu dosyada bunlara bol bol yer verileceği vurgulanacak. Tı.
Planlanan buydu. Ve üstelik güzel bir ortamda, mesela sabahın ilk kahvesi eşliğinde, dinç ve berrak bir kafayla masaya oturulacak, derin bir nefes alınıp bilgisayar açılacak, yeni ve keyifli bir sürece adım atıyor olmanın heyecanıyla (ve aynı zamanda iş yapıyormuşçasına ciddiyetle), güzel dilekler eşliğinde parmaklar klavyeyle buluşacaktı. 

Olmadı, olamadı. Büyük ihtimalle de uzun süre olamayacaktı. Yazmaya yazmaya yaz gelecekti ve hatta sonbahar, sonra da kış. Ve bir sonraki yaz. Belki de yaz 2013, yaz 2014 ...Yaz 2050 ?! Olur muydu? Valla olabilirdi. Kırk yıl sonra, kırk yıllık eşime "Beeey, beeey, dişlerimin yanında duran yakın gözlüğümü getiriver de şu Gökkuşağı Dosyası'nı bir açıvereyim artık!" demem gerçekten olasıydı. 

Ne yalan söyleyeyim korktum. Panikledim. Lastik gibi uzayacak, başka başka baharlara kalacak, hayatımın bundan sonrasındaki "Yapılacaklar" listelerinin demirbaşı haline gelecek diye aklım çıktı. Ve bu yüzden bir anda "Başlarım ritüelinden, sabah kahvenden... İlla kurdela mı keseceğiz?" dedim ve kaptım minik bilgisayarımı...
Hani deniz çok soğuk olduğunda yavaş  yavaş  önce ayak, sonra bacak sokulur ya... Bilimum üşüme ve titreme efektleri eşliğinde göbek ve göğüs hizaları takip eder bunu. Eziyet büyüdükçe büyür. Oysa atlayacaksın işte cup diye! Ben de bir anda"Atlayayım hadi" dedim. "Atlamazsam hiç giremeyeceğim."
Gerçi masa başı yerine kanepemdeyim. Sabah kahvem yerine tarçınlı yeşil çayımı içiyorum. Kafam dinç ve berrak mı? Hayır, hatta çok uykum var.  Olsun. Ne fark eder?

Nefes al.

1,2,3 CUP! 

Soğuk muymuş deniz? Girene kadar, belki. Ama şimdi değil.  Spontan olmakmış meğer bana gereken. Suyun soğunu alan, beni alıştıran, ısıtan.
Bir anda. 

Bir de kapanış cümlesi gerekir mi şimdi bu yazıya? 
Gerekirdi belki ama ne yapalım, o da olmayıversin artık.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...