Sayfalar

19 Temmuz 2020 Pazar

Film Dosyası | FREEDOM WRITERS - ÖZGÜRLÜK YAZARLARI





Dönüşüm hikayelerini seviyorum.

İnsanların, kitlelerin, olayların, durumların dönüşümü.
Ve bu hikaye gerçek ise daha da çok seviyorum.

Konusuna şöyle bir bakıp, içinde 'yazmak' ve 'hocalık' geçtiği için ilgimi çekip başladığım bu filmin tamamen gerçek bir hikayesi olduğunu film bitince anladım ve dolayısıyla çok daha anlamlı hale geldi.

Önce konusuna kısaca ve spoiler'sız değineyim:

Los Angeles Long Beach'te, eskiden başarı yüzdesi gayet yüksek olan ama sonrasında 'öğrenci karıştırma / birleştirme' programına tabi tutulduğu için, tabiri caizse 'bozulmuş', içine ne kadar başarısız, sorunlu, toplumun kenarına itilmiş öğrenci varsa doluşmuş olan bir lise. Ve 203 numaralı derslikte birinci sınıflara edebiyat dersi verecek olan, üstelik öğretmenliğe de yeni başlayan Erin Gruwell. 
Başına geleceklerden habersiz, idealist, tatlı tatlı gülümseyen Erin...

Derse girdiği ilk gün, gördükleri karşısında dehşete düşünce, diğer öğretmen arkadaşları diyor ki ona: "Sabret. Tecrübe kazandığında üst sınıflara da ders vermeye başlarsın. O zamana kadar seninkiler zaten gitmiş olur." Ve ardından, ne demek istediklerini anlamayarak şaşkın şaşkın bakan Erin'e "Bunların hepsi üst sınıflara gelemeden okulu bırakıyorlar zaten." diyorlar.
Erin, biraz tedirgin ama her şeye rağmen kendine inanan bir ifadeyle şöyle diyor: 
"Ben işimi iyi yaparsam, sınıfın kapısında sıraya girerler."

Diğer öğretmenler hafif alayla gülüyorlar ve hikaye başlıyor.

203 numaralı sınıfın öğrencileri, aklı bir karış havada, şımarık gençler değiller. 

Aksine, o yaşa gelene kadar korkunç tecrübeler yaşamış, çoğu ya aile bireylerini ya da arkadaşlarını sokaklarda, çete savaşlarında kaybetmiş, kendileri de ıslahhaneye girip çıkmış, ölüm tehlikesi ve en iyi ihtimalle her gün vurulma ya da bıçaklanma riskiyle burun buruna yaşayan, 14-15 yaşında çocuklar. 

Ve Long Beach sokaklarında sürüp giden farklı ırkların - beyazlar, siyahiler, Latinler vs..- savaşı, 203 numarada da aynen devam ediyor, çok ciddi ve katı bir gruplaşma var aralarında, çok yoğun bir nefret ve şiddet eğilimi hakim.

Üstelik toplumda zaten dışlanmış olan bu çocuklar, okulda öğretmenleri tarafından da, direkt hissettirilmese de 'safra' olarak görülüyorlar. Kıymetini bilemeyecekleri düşünüldüğü için orijinal edebi kitaplar yerine dandik özetlerinin okutulduğu, okulun öğrenci fonlarından yararlanamayan, fırsat verilmeyen, kaldıkları süreç içinde bir şekilde 'idare edilen', nasılsa çekip gidecek olan baş belaları.

Ama sonuçta hepsi çocuk, hepsi hayatlarının dönüm noktasında ergenler ve hiçbiri yaşadığı hayatı kendi seçmiş değil. Seçme şansları zaten hiç olmadığı gibi, silahlar ve yumruklar dışında kendilerini ifade etme şansı da hiç verilmemiş onlara.

Ve Erin, kendilerine - belki de hayatlarında ilk defa -  tam olarak bunu veriyor.

O çocuklara bakınca sadece kötülük, problem ve tehlike gören diğer eğitimcilerin (!), okulun daha ilk günlerinde Erin'in taktığı inci kolyeye bakıp, "Onu okulda takmasan iyi edersin" diye defalarca uyarmalarına karşın, Erin'in o kolyeyi hiç çıkarmayışı ise, bence filmin en anlamlı noktasıydı.

Spoiler olmaması adına çok detay girmek istemediğim bu gerçek hikaye, beni hem bir hoca olarak, hem de insanların içindeki potansiyele her zaman inanan bir kişi olarak çok etkiledi.

İnsan kaybetmek çok ama çok kolay. Sırtını dönmen, yok sayman yeterli.

Ama insan kazanmak, hayata kazandırmak, belki çok zor ama başardığında dünyanın en değerli şeyi değil mi?

Dünya üzerindeki Erin'lerin çoğalması dileğiyle. 
.
.
.
.
.
.
Not: En alttaki fotoda gerçek Erin ve gerçek Özgürlük Yazarları'nı göreceksiniz.
.
.
.
.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...