Sayfalar

8 Mart 2014 Cumartesi

TOPUKLU AYAKKABIYA GİRİŞ: Bir Aceminin Dramı!






























Hayatımda ilk sivri topuklu ayakkabımı yaklaşık 3 sene önce giydim.
Gerçekten.
Ve yaşım 34!
Bu zamana kadar aklın neredeydi diyecek olursanız, açıkçası aklım rahatımdaydı hep!

.. Canım Cicim Kara Postallarım ..
Ortaokul ve lise yıllarımda, eğer sarı saçlı, mavi gözlü, açık tenli ve minyon olmamı saymazsak, dışarıdan bana baktığınızda "kadınsı" diyebileceğiniz hiçbir özelliğim yoktu. Zira o zamanki giyim kuşam anlayışımız - en yakın kız arkadaşlarımla birlikte - yırtık kot, siyah tişört, bol bol deri ve gümüş takı ve kara postallardan ibaretti. Tabii bu tişörtler çeşitlenebiliyordu zaman zaman. Sigara ile her yerine delikler açılmış tişört, rock gruplarının tişörtleri veya boyayla ya da çamaşır suyuyla çeşitli atraksiyonlar yapılmış özel tasarım (!) tişörtler...
Ama ayakkabı?
Fiks.
Postal.
Bu postallara o kadar sarmıştık ki, yazın bile giyiyorduk. Hatta, haki yeşili deriden, içi peluşumsu ultra sıcak bir maddeyle kaplı, ultra kışlık botlarımla Bodrum'da koca bir yazı devirdiğimi bilirim. Botun tabanı ceviz büyüklüğünde delindiydi, ayağım direkt yerle temas ediyordu da ben yine de çıkarmamıştım onları!
Vefaya, sadakate gel!
Aynı sadakat, en yakın arkadaşıma sonbaharda ayak mantarı olarak geri dönmüştü de, benim 37 numara ayacıklarıma hiçbir şey olmamıştı! Deve derisi mübarek.
Lise biri okuduğum okul, kılık kıyafet yönünden çok sıkıydı ve kış soğukları dışında postal giymek de yasaktı. İşte bu yüzden, elin kokoşko kızları etek boyundan idareye çekilirken, bizim zılgıt yeme ve müdürün odasını boylama nedenimiz de yine bu postallardı.
Zavallı annem kibarcık kibarcık giyinen, yaşıtım çıtı pıtı kızlara özene dursun, biz, şirin ve masum yüzlerimize inat, bir elimizde sigara, şanslıysak diğer elimizde de bira ile, vöh vöh vöh modunda it gibi gezerdik.

Hal böyle olunca da, takdir edersiniz ki, topuklu ayakkabı giyme konusundaki evrim sürecimiz pek geç gelişti!
En azından benim için.

.. Beceremiyorsan Giyme ..
Şu hayatta hep şunu demişimdir:
 "Çekiştireceksen mini etek, üstünde duramayacaksan topuklu ayakkabı giyme!"
Annem mesela çok arzu ederdi incecik topuklar kullanmamı. Ama ben hiç oralı olmadım. Mini etekler, elbiseler çok giydim, altına da hep dolgu topuklar giydim, yüksek ayakkabı babında. Hatta bu dolguların bazıları oldukça da yüksekti. Ama sivri topuk? I-ıh.
Ne hevesim oldu, ne de cesaretim.

.. Sevgili Kırmızı Pabuçlarım! ..
Birkaç sene önce bir arkadaşımın düğünü için üst baş bakıyorduk çarşıda. İstediğim şeyi bir türlü bulamamış, bulduğumu da kendime yakıştıramamıştım. Nihayet akşamın köründe elbise işini halletmiştik ama o elbisenin altına da ayakkabı almak lazımdı. Ve ben yorgunluktan bitmiştim, dere tepe gezip bir de ayakkabı bakacak halim kalmamıştı.
İşte o sırada Bakırköy çarşıdaki herhangi bir ayakkabıcıya girdik ve ben onları gördüm!
Hiçbir markası ya da özelliği olmayan, dümdüz, kıpkırmızı, rugan, yüksek topuklu ayakkabıları. Her kadının dolabında büyük ihtimalle vardır ama benim hiç öyle ayakkabım olmamıştı. Dediğim gibi, ilgim de olmamıştı o güne kadar...
Ama o an, anneme gösterip, "Acaba şöyle bir şey mi alsam?" dedim. Yıllardır topuklu ayakkabı giysin diye öldüğü it kızının, o kırmızı ayakkabılara meyletmesi annemi eminim ki küçük çaplı bir şoka soktu. Ama baktı ki ciddiyim, bir hoşuna gitti ki sorma gitsin.
Uzatmıyorum.
O ayakkabılar alındı.
Ve  işte hayatımda yepyeni bir dönem de böylece başlamış oldu!

.. Otuzlarımın Kırmızı Pabuçları ..
Birçok filme ya da hikayeye konu olmuştur ya da belki sizlerin de böyle bir anısı vardır; kızların çocukluklarında sahip olmak istedikleri ya da sahip olup da aşk yaşadıkları bir çift kırmızı rugan ayakkabıları mutlaka vardır.
İşte ben o biricik, kıymetli kırmızı pabuçlarımı taa otuzlu yaşlarımda buldum.
O gün aldığım ayakkabılarım o kadar şeker gibiydiler ki ve o kadar çok sevdim ki onları, birkaç gün boyunca salonda televizyonun yanına koydum. Seyrettim durdum.
Evde abuk sabuk zamanlarda giyip, holde bir uçtan diğer uca dingil dingil yürüme egzersizleri yapmaya çalıştım.
Çeşitli giysilerle denedim de denedim. Ayna karşısında, tek bacağı arkaya doğru kıvırarak pozlar verip kendi kendime oyunlar yaptım. (Zilliye bak sen!)
Şimdiki biricik kocam olan sevgilime ayakkabılarımı gösterip gösterip "Aşkım bak ne tatlılar di miii?" şeklinde tacizlerde bulundum.
Aklıma geldikçe gidip baktım, sevdim onları. Bir yalayıp yutmadığım kaldı.
Yani  anlayacağınız, tam bir topuklu ayakkabı sonradan görmesi oldum!

.. Renk Renk Topuklular Gelin Banaa! ..
Ve bundan sonra, çarşıda pazarda, internette, televizyonda milletin ayağında vs.. gördüğüm her yüksek topuklu ayakkabıya sulanır oldum!.. Özellikle de düz renk ama renkli olanlara özel bir zaafım oluştu. Açılışı bu tarz bir ayakkabıyla yaptım diye midir nedir.:)
Ve böylece fırsat buldukça bu tarz ayakkabıları dolabıma ekler oldum.

.. Giyecek Yer ve Giymeyi Becerebilme Sorunsalı ..
Ben bu renk renk pabuçları aldım iyi güzel de, acaba nerede giyecektim?
Öncelikle ben evde çalışan bir insanım. Giyinip kuşanıp işe gitme gibi bir durumum yok. (Ne yalan söyleyeyim, sırf şu ayakkabıları her gün giyebilmek için, keşke ofiste çalışsaymışım dediğim bile oldu!)
Gezmeye giderken giyecek olsam ayrı sorun. Arabadan inip direkt mekana girmem lazım. Öyle fazla yürümeye gelmez benim otuz yıl boyunca alışmamış şaşkın ayaklarım! (Hele bir de bunlarla koşabilenler var, aman yarabbi!)
Ayrıca yolun düzgün olması gerekiyor. Arnavut taşlı bir yolda, 10 metre yürüyüp de bileğimi kırma ihtimalim, en azından %98.
Normal yollarda ise hırtık pırtık şeyler olmayacak. Minik taşlar, engebeli zemin, bozuk asfalt gibi İstanbul sokaklarında hiiiiç olmayan (!) şeyler mesela! İşte bunlardan birine denk geldiğimde bileğimin faaaart diye dönmesi işten bile değil.
Ve bunu çok yaşadım.
Hayır bileğimi de geçtim, yıllar boyunca en sinir olduğum kadın tipi yahu! Topuklu giyip de yürümeyi beceremeyen!..
Bakınız; bendeniz.
Nasıl utanıyorum başıma böyle bir şey gelince. Ama ne yapayım, alışmak da lazım bir şekilde. Zorlu zeminler pratiğimi nasıl yapacağım başka türlü, değil mi ama?
Geçen gün annemin sergisine gittik, ayağımda baya yüksek topuklular. Galerinin hemen önünde attı babam bizi arabadan, çok şükür! İçeride ise kuytu bir kokteyl masası bulup konuşlandım, sırtımı duvara yaslayıp, gidene kadar orada takıldım.
Sonra çıkacağız, ee araba nerede? Otoparkta?! Otopark nerede? Taa yolun aşağısında!
Benim bilek durur mu, inene kadar yine farrt diye dönüverdi tabii.
Rezillik.

Sonra geçen haftalarda, okuldayım. Dönem başlamış, yeni öğrencilerimle tanışmışım. Ayağımda sivri olmayan ama yine de oldukça yüksek topuklular (Bootie mi diyorsunuz, ne diyorsunuz bilirkişi hanımlar! Onların topuklusu işte.:)
Sınıfla konuşuyorum, yok tasarım, yok yaratıcılık bıdı bıdı anlatıyorum, ayaktayım ama popomu masama dayamışım. Ayaklarım da topuklarımın üstünde, şöyle öne arkaya oynatıyorum konuşurken.
Birden bir hafifleme hissettim altımda. Amanin ne oluyoruz derken bir baktım, topuklardan biri sizlere ömür!...
Ayakkabısını terk-i diyar eylemiş!
Kaldı elimde. Dersin de başı üstelik.
Hadi giydin o ayakkabıyı, ayakta dikilirken öne arkaya niye kanırtıyorsun be kadın?!
Hadi yürüyememeyi geçtim, durduğum yerde bile kullanmayı beceremedim yani, gerisini siz düşünün!

Kırkından sonra coşan erkeklere azgın teke diyorlar ya. İşte ben de topuklu ayakkabı tekesi olmuş olabilirim otuzumdan sonra.
Ne yapayım, canım sağ olsun!
Ama azimliyimdir ben.
Bu işi çözeceğim.
Yeter ki daha fazla pratik şansım olsun.

Bu yazıyı da, dingil dingil gezen bir Eylül görüp de dalga geçmeyin diye yazdım zaten!..
Önce ben dalga geçeyim kendimle, sonra başkasına laf düşmesin hesabı.:)
Sen kovmadın, ben istifa ettim tadında.
Kalın sağlıcakla!

Foto kaynak.

2 yorum:

  1. Malesef ben de 10 küsur senelik, tüm ergenlik dönemimi kaplayan sporcu geçmişimle, topuklularla hiç tanışamadım. Dediğin gibi, kızlar topuklu giyerken ben eşofman ve spor ayakkabıyla gezerdim... Bunun sonucunda 29 yaşındayım ve topuklu ayakkabı giymiyorum... Düğüne dahi dümdüz babetlerle gidiyorum... Senin kadar cesaretli değilim ki atayım kendimi sokaklara, bol bol pratik yapayım... Korkarım ben, bu yaşta düşerim, kırarım biryerlerimi :)

    YanıtlaSil
  2. :)) Yok yok ben de öyle cesur değilim ki. Kendi başıma yürümem gereken durumlarda yüksek topukluyla çıkamam mesela. Tutunacak biri şart.:) Sen yine "giymiyorum" diyorsun, başın rahat. Bende ise istemek ile yapamamanın karışımı sevimsiz bir durum var.:)) Neyse bakalım, alışırım inşallah!

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...