Sayfalar

18 Nisan 2019 Perşembe

Bir Ataletin Yıkılışı: SEMT FOTOĞRAF PROJESİ





Fotoğraf üretmeyi çok fazla seviyorum. Mesleğimden dolayı da bu benim hep sağ kolum oldu. Kendimi bildim bileli hep severek fotoğraf çektim.

Ancak bunun heyecandan ellerimi kaşındıran bir tutkuya dönüşmesi, hayatıma aşk gibi girmesi  2015 senesine denk geliyor. Bununla ilgili ayrıca bir yazı yazacağım, o nedenle şimdi fazla detaya girmeyeceğim.


Yıllardır yaptığım yurtdışı seyahatlerimde kameram emzik gibi sürekli boynumdaydı ve gerçekten manyaklar gibi fotoğraf çektim. Hatta o kadar kaptırdım ki, bazen içinde bulunduğum şehre şöyle gevşeyerek kendimi bırakmayı bile unuttum.. 
Bu kötü bir şey mi, çoğunlukla hayır.
Ama durun, lafım daha bitmedi.

Ben o yabancı şehirlerde fellik fellik gezip, deli gibi üretim yaparken, her geri döndüğümde "Senin gibisi yok arkadaş!" dediğim güzeller güzeli İstanbul'umu ne yazık ki kenarda boynu bükük bıraktım.

Hiç mi fotoğraf çekmedim İstanbul'da, tabii ki çektim. Ama içimdeki tutkuyla oranlarsak, üstelik İstanbul'un nasıl muhteşem ve fotografik bir şehir olduğunu düşünürsek, sahip olduğum bu cevhere yeterli kıymeti verdim mi, maalesef hayır.

Siz deyin tembellik, ben diyeyim atalet..
Siz deyin hayat koşturmacaları, ben diyeyim 'nasılsa elimin altında' rahatlığı...

Diğer yandan bir şey keşfettim kendimde. Evet ben çalışkan bir insanım, severek yaptığım işe sabahlar olmasın tadında tutunurum, gözüm hiçbir şeyi görmez. Ancak gel gelelim hayatın telaşından, eğer bir iş mecburiyetim değilse salabiliyorum, tutku dahi duysam.

Tuhaf bir duygu bu, ilgilenmek istiyorsun ama bir şekilde diğer şeyler ön plana çıkıyor ve 'tutku duyduğun halde yapamadığın' o şey bir karın ağrısı gibi kalıyor içinde, unutamıyorsun da çünkü. Zihnini kemirip duruyor yandan yandan.

İşte tam da bunları düşündüğüm günlerde bir aydınlanma yaşayıverdim!
Gözümün önünde bir flaş patladı.


Bana bir çoban lazımdı!

Evet çoban.
Koyun olduğumdan mı? Hayır.

Ama bana "Hadi hadi!" diyecek, 
günlük koşturmacalarımla uğraşıyor dahi olsam, "Kalk bakayım, al şu kamerayı eline!" diye motive edecek, 
yeri geldiğinde de sopasıyla arkadam dürtüp, "Şşşt kime diyorum! Seni tembel. Hadi bakayım koş koş, bugün çekime çıkıyorsun." diye atarlanacak, 
yani kısacası beni yola getirecek bir şeye ihtiyacım vardı!

Ve 'o şey' bir gün internette gezinirken karşıma çıkıverdi! 

Bir proje. Yedi ay sürecek. İstanbul karış karış gezilecek (evet evet İstanbul!), fotoğraflanacak ve adı da SEMT.
Bunu görüp gözlerimin faltaşı gibi açılmasıyla, allah allah diyerek İfsak'a koşturup kayıt yaptırmam arasında geçen süre çok kısa. :)

Ve sonrası nasıl güzel, nasıl keyifli!

Başımızda, danışmanımız olan hem fotoğrafçı, hem yönetmen Serkan Turaç ve danışman yardımcımız olan Sezin Melik Bozkurt adında iki harika adamla, ödevler, sorumluluklar, mütemadiyen düzenlenen ve saatler süren ama asla sıkmayan toplantılar, tartışmalar, çekimler, değerlendirmeler, yine çekimler, yine toplantılar!
Fotoğrafla dolu, üretimle dolu ama en önemlisi İstanbul'la dolu koskoca yedi ay!

Fotoğraf konusunda etrafımı saran atalet kabuğunu nasıl çatır çatır çatlattı bu proje, kendim bile inanamadım. 
Sayesinde İstanbul'un hiç görmediğim semtlerini keşfetmekle kalmadım, mesela tanıyorum sandığım kendi semtim Beşiktaş'ıma bile başka gözle bakmaya başladım.

Sokaklarda çok tatlı insanlarla tanıştım, çocuklara sarıldım, kedileri okşadım, normalde adımımı atmaya korkacağım mahallelerde, bir başıma, yine normalde yaklaşmaya çekineceğim kişilerle tahmin bile edemeyeceğim güzel sohbetlere daldım. 

İstanbul'un bambaşka bir yüzüne birebir tanıklık ederken, kendime ait başka başka yüzlerimi de tanıma ve keşfetme şansım oldu.
Daha ne ister bir insan?

Tabii bu süreçte hepimizin arada tembelliğe düştüğümüz, hayatımızın telaşları, sıkıntıları içinde azıcık gevşeyeyazdığımız zamanlar olmadı mı, oldu tabii ki.
Ama işte o noktalarda da hocamız  şöyle tatlı sert denecek şekilde öyle güzel ittirdi ki bizi, öyle güzel motive etti ki, sonuçta, sadece çekimlere çıktığım değil, toplantılarını bile iple çektiğim harika bir proje çıktı ortaya!

Şimdi sergimiz hazırlanıyor. 
Ah evet bir sergimiz olacak tabii, boşuna mı çalıştık :) 
Hatta kitabımız bile olacak.
Çok heyecanlıyım, hepimiz çok heyecanlıyız.

İnsanın hayatında "iyi ki"ler biriktirmesi ne güzel, ne tatlı bir şey.

Şimdi yedi ay öncesine geri dönüp bakıyorum ve "İyi ki bu projeye katılmışım." dememin yanı sıra, üstüne basa basa şunu da söylüyorum:

"Evet, bana gerçekten bu lazımmış!"


.......

Not: Sergimiz 27 Nisan Cumartesi günü, 16.30'da İfsak'ta açılıyor, 17 Mayıs'a kadar sürecek. Gelebilecek olanları bekliyorum! Çok çalıştık, emek verdik, varlığınız ve yorumlarınız bizi çok mutlu eder!




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...