Sayfalar

19 Haziran 2012 Salı

Bir Düğüne Giderken - 1 -

























Mart ayı sonunda çok sevdiğim kuzenimin nişanı olmuştu, geçen gece de biricik nişanlısıyla güzel bir düğün eşliğinde evlendiler.
Ama bu bir düğün yazısı ya da aşk hikayesi değil.
Bu benim o düğüne gidişimin hikayesi.
Ama şimdi zamanı biraz daha geriye sarmam gerekiyor.

Biz küçük bir aileyiz. Yakın akrabalar olarak topu topu iki elin parmakları kadarız. Ve bu parmakların beş tanesi de kadın. İşte biz bu kadınlar olarak nişandan düğüne kadar sık sık görüştük. Bir gün birinin, bir gün diğerinin evinde, hatta cuma pazarında kumaşların arasında bile buluştuk. Ve konu ortaktı: Düğün. Ne giyilecek, nasıl ayakkabı seçilecek, saç baş nasıl olacak, yaz düğününe hangi tonlar yakışır, yüksek topuk o gece ayakları haşat mı eder, şu elbisenin üstüne fönlü saç mı yakışır topuz mu şeklinde konuştuuk konuştuuk konuştuk. Aslında çoğunlukla onlar konuştular, ben dinledim. Çünkü diet yapıyordum ve son ana kadar ne giyeceğim belli değildi. Biraz da gevşeğimdir bu konularda, huyum kurusun. Kızım son zamanlara bırakırsan çok zorlanırsın, bulamazsın bir şey, elin ayağına dolaşır  deyip durdular bana. Yaauu bir şey olmazz, bulurum been, o zamanki kiloma göre son haftada seçeriiim modunda takıldım durdum.

Bu arada diğer hatunlar işin ciddiyetinde. Annem ile teyzem (damat annesi) alışverişlere çıkıyorlar, bir şeyler alıyorlar, sonra pişman oluyorlar, bir daha alıyorlar falan.
Mesela annem düğün kıyafetini sonunda bulduğunu sanarak bir heves bana gösterdi. Zavallımı değil gösterdiğine, aldığına alacağına pişman ettim. Ayy bu ne anne yaa, rengi şöyle, biçimi böyle, ayy çok fena, leoparı da hiiç sevmem (sanki ben giyeceğim!), hiç senin sanatçı kişiliğine uymuş mu, hem çok klasik buu diye saydırdım da saydırdım. Aslında gayet modern bir tarzı olan anneme sadece klasik demem yeterdi ama diğer yorumlar da müesseseden olsun dedim. Bir umut diğer kişilere de danıştı ama ı-ıh. Sınıfı geçemedi giysi.

Bu arada benim hala kıyafetim yok ve üstelik bir kere bile bakmamışım çarşıya. Ancak onlarınkine ahkam kesiyorum habire. Tuzum kuruya kuruya buharlaşacak. Sanki 1.80 boyunda mankenim de, çarşıda üstüme taktığım ilk giysiyi yakıştırıp alabileceğim. O derece rahatım yani.
Başka bir buluşmamızda ise teyzem aldığı ikinci elbise ile çıkageldi. Elbise güzel, ona da yakıştı ama bu sefer bizim hatunlar ona kulplar taktılar, kadıncağız poşetine kaldırdı elbiseyi. Sonra nasıl oldu, kim dedi bilemiyoum, Eylül giysin bu elbiseyi dediler. Koltukta yanlayıp oturmuş onları izlerken birdenbire kendimi elbise denerken buldum. Aaa oldu valla, çok yakıştı, tamamdır Eylül'ün işi dendi, ben de beğendim ve teyzeciğimin yorgun argın arayıp bulduğu elbise benim oldu. Annemin yeni aldığı bir çift ayakkabı da elbisenin altına cuk olmadı mı? Neymiş? Rahat olacakmışsın. O zaman elbise ayağına geliyormuş. Üstelik ayakkabısı ile.

En gevşek tip olmama rağmen giysim herkesten önce halloldu ya, gevrek gevrek gülüyorum. Ama yok, gülmeyeceksin. Her şey hallolup bitene, hatta o düğün geçene kadar sessiz sessiz bekleyeceksin kardeş. Çünkü sonunda bir şeyler ayağına dolanıyor insanın. Benim dolandı. Ve üstelik gerçekten. Son  dakikalarda nasıl hazırlandığımı, evden nasıl çıktığımı, düğün mekanına nasıl vardığımı bir ben bilirim.

Yazının devamını ve düğüne gidiş telaşımı okumak için yarını bekleyin!

Kısacası: Arkası Yarın :)



Fotoğraf: http://www.sxc.hu/browse.phtml?f=view&id=1058550

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...