Sayfalar

18 Ocak 2019 Cuma

Ne Kadar "BEN" Olmalı İnsan?



Hayatım boyunca zor bir insan oldum. 
Zor; Benden başka herkese göre.
Olması gerektiği gibi; Bana göre.
Zor; Zaman zaman bana göre de.
Yaramaz ve ele avuca sığmayan bir çocukluk, hem de düz duvara tırmanan cinsinden. Birçok kişiye göre uçuk ve deli bir ergenlik, bana göre, yine olmam gerektiği gibi. 
Asi bir gençlik, aynı asilikte bir ön yetişkinlik. 
Ve - yine birçoklarına göre- pek de olması gereken olgunluk seviyesine(!)  ulaşamamış bir yetişkinlik.

Ne kadar boktan bir portre çıktı değil mi? (Ve üstelik "bok" kelimesini de cümle içinde kullanan bir yetişkin, yazıklar olsun!)




Tatlı, uyuz, ukala, candan, kendini beğenmiş, kaliteli, savsak, iyi kalpli, deli, vicdanlı, asabi, saygısız, saygılı, salaş, neşeli, kıl, alçak gönüllü, yetenekli, tembel, öyle, şöyle, böyle... Bunlar hayatım boyunca insanlardan kendim ile ilgili direkt ya da dolaylı olarak duyduğum sıfatlar. 
Ve bu sıfatlar arasında nasıl da inanılmaz bir tezatlık var. Ya ben gel-git'li bir manyağım, ya da çok değişik bakış açılarından insanlar biriktirmişim etrafımda.
Hoş ara ara sağlam gel-gitl'iyimdir, doğru ve evet, tabii ki değişik görüşlü birçok kişi  ile muhattap oldum hayatım boyunca.
Ve herkes bir şey söyledi. Herkes kendi yorumunu yaptı hakkımda, neredeyse 40 koca sene süresince. Hepimizin başına geldiği gibi..

Ve ben hep - kendimi hatırladığım andan beri hep- "Ben böyleyim!" dedim, bazen gülümseyerek, bazen umursamayarak, bazen de resmen bas bas bağırarak.

Görece kötü şeyler yaptığımda topa tutuldum, oysa benim için birçoğu kötü değildi ya da sadece yaşımın delilikleriydi. Kendimce gerçekten iyi şeyler yaptığımda ise fazla duyarlı, gerektiğinden fazla hassas olmakla suçlandım, "Ah Eylül'cüğüm buna bu kadar takılır mı? Vah Eylül'cüğüm sen bunları düşüne düşüne kafayı yersin!" 

Velhasıl, boşa koyduk dolmadı, doluya koyduk almadı.

İnsanların bir kısmı bana hayran kalırken - ya da çok severken diyelim-, diğer bir kısmı sinir oldu, eleştirdi.

Oysa ben ne yergi istedim, ne de övgü. Kimseden.
Ben sadece bana dokunulmadan "ben" olabilmek istedim.

Çünkü ben kendimle zaten yeteri kadar fazla uğraştım. Ömrüm, hayatı, hayatımı, kendimi sorgulamakla geçti. Yarınımı bugünümden nasıl daha iyi hale getiririm, bana (başkasına değil) daha çok huzur ve mutluluk veren bir Eylül'ü nasıl yaratırım diye kendimi didikleyip durdum. Yeri geldi kendime aşık oldum, yeri geldi kendimi yerden yere vurdum.  Bazen bu ikisi aynı döneme bile denk geldi. "Neden, nedenn?" sorusunu şu hayatta en çok kendime sordum, olumlu ve olumsuz her açıdan. Hiçbir an ben mükemmelim demedim ve mükemmel olmak da istemedim.

Kendi kendime "Helal olsun kızım sana!" dediğim zamanlarda, diğerlerinin beni taşladığını, "Hata mı yaptım acaba?" dediğimde de alkışladıklarını gördüm.

Canım yandı, can yaktım. Üzdüm, üzüldüm. Başkalarının beni üzüşünü bilemem ama ben kimsenin canını bile isteye, sırf kötülük olsun diye yakmadım. Hiçbir zaman. 

Çünkü böyle bir hamurum yok.

Ama bir hamurum var. Ve ben onu seviyorum. Çünkü hiç yerinde durmuyor. Çünkü hiç "Ben oldum, tamamım" demiyor. Çocukluktan gençliğe geçiş, koca kız olmaya geçiş, koca kadın olmaya geçiş, patron olmaya, üniversitede hoca olmaya geçiş, şu ortamda bu mevkiye geçiş gibi bariyerleri yok çünkü o hamurun. İşte bu nedenle herkes benimseyip, kabullenemiyor o hamuru çünkü istedikleri şekli veremiyorlar. Ellerinde oynaşıyor, bazen katılaşıyor, bazen eriyip gidiyor, bazen ellerini gıdıklıyor. Hoşlanmıyorlar... Çünkü yönetemiyorlar, laf geçiremiyorlar.

Çünkü o benim hamurum, o ben'im. 

Kimsenin doğru bildiğine, iyilik, asillik, olgunluk, şunluk, bunluk kriterine uymak zorunda olmayan bir ben.
Her yerde, her koşulda, her zaman diliminde aynı davranan - ama sadece benim isteğimce değişen- ben.
Mükemmel olmayan, hataları olan, o hatalardan dersler çıkarabilme şansına ve lüksüne sahip olan ben. Ki bu güzel bir lükstür, inanın bana!

Başkasının yanlış dediği değil, kendim  yaşayıp, görerek, evet bunu yapmasaydım keşke diyebildiğim, benim tarafımdan onaylanmış, benim tarafımdan içtenlikle pişmanlığı çekilmiş, böylelikle de içtenlikle düzeltilebilecek olan hatalara sahip olan ben.

Ve...
Hayatımın çok önemli bir bölümü, bu ben'i kabul ettirmeye, kendimi ifade etmeye çalışarak, ama bakın herkes kendi düşüncelerine, huy ve davranışlarına sahip birer bireydir, hiçbirimiz tek yaratılmadık, aynı değiliz, olabilir miyiz, bu mümkün mü diyerek geçtikten sonra;
Bana müsaade!

Yeter. 

Çevresinin büyük bir kısmı tarafından "asi, bildiğini yapan" olarak kabul edilen ben bile "yeter!" diyorsam, gerçekten yeter arkadaş.

Bundan sonra da bildiğimi yapmaya, bazen tökezleyip düşmeye ama sadece kendi bilincim ve vicdanımla kendi kendimin elinden tutarak doğrulmaya, güzel şeyler yapmaya, bazen -ya da çokça saçmalamaya (kime göre neye göre),  kötü bir şey yaparsam bundan kendi irademle ders almaya, uçmaya, koşmaya, coşmaya devam. 

Ve şimdiye kadar bazen kibarca, sabırla, bazen isyanla ama hep olanca çabamla cevaplamaya çalıştığım, "Ama sen koca kız oldun, koca kadın oldun, böyle böyle yapmasan daha iyi değil mi?" sorularının sahiplerine, bundan sonra vereceğim net cevap şudur:

"Bi s.ktir git, kendi işine bak!"

Aaa! Koca kadın s.ktir git dediiii, tüüü, rezil!


"Ne kadar "ben" olmalı insan?" demiştim.

Ne kadar olmak istiyorsan. Ne kadar olabiliyorsan değil. Canın ne kadar olmak istiyorsa.

Yüreğinden geçtiği kadar, yapmak istediğin kadar, içini titrettiği kadar.

Seni mutlu ettiği kadar.

Sadece seni.
Başka kimseyi değil.

.......

Edit: Bu yazıyı yayınlamamı takip eden günlerde özel mesajlarla birtakım yorumlar aldım.
"Harika bir yazı, ne kadar içten, ne kadar güzel ifade etmişsin" diyen bir grup ve "Çok sert olmuş. Küfür içeriyor. Seni küfürbaz sanacaklar" diyen başka bir grup. :)

İşte bu, hayatta attığınız adımların hiçbir zaman kitlenin yüzde yüzü tarafından onaylanmayacağının kanıtı ve koca yazı boyunca yazdığım her şeyin de inanılmaz bir sağlaması oldu. 

Ve upuzun yazıyı okuyup da hala ana fikrini anlayamamış olan ve merak edenlere gelsin:

Hayır, küfürbaz değilim! :)
Ama çok şaşırdığım durumlarda "Hastiiirrr" ya da paniklediğimde "Eyvah zıçtık" dediğim olur. (Aynen böyle seslendirerek.)

Tamam mı? 
Anlatabildim mi?

Hadi bakalım, acaba şimdi kaç kişi "Ay ama koca kadınsın, onları da söylemesen daha iyi olmaz mı?" diyecek.

Merakla bekliyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...