Sayfalar

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Senin Derdin Gerçekten Dert mi?


Hayat bazen insana öyle bir tokat patlatıyor ki, o güne kadar dert ettiğin, kafana takıp da
endişelendiğin, şımarıkça mızmızlandığın her şey ama her şey bir anda anlamsızlaşıyor ve bütün
algılarını ve yargılarını bir anda değiştiriveriyor.

Şahsen tanıdığımız ya da tanımadığımız biri öldüğünde genelde hep "Yaa bak işte hayat böyle bir şey! Bir an varsın, bir an yoksun. Kıymetini bilelim her anımızın." deriz. Yaşamı, kafamıza taktığımız şeyleri sorgular, kendimizce olumlu düşünmeye, daha güzel yaşamaya, kimseyi üzmemeye, en başında kendi kendimizi üzmemeye dair kararlar alırız. "Hayatta her şeye çare var, ölüme yok." der, katıldığımız cenazenin ardından bir süre hayatı daha farklı görmeye başlarız. Sonraysa yavaştan unutmaya başlarız aldığımız kararları, fasaryadan konulara kafamızı takmaya başlarız yeniden. Şımardıkça şımarır, nankörleştikçe nankörleşiriz hayata ve sahip olduğumuz milyon tane güzelliğe karşı.
Bunu siz illa ki yapıyorsunuz diye söylemiyorum ya da ben yapıyorum diye.
Ama yine de eminim ki çoğumuz ara ara da olsa bu tuzaklara düşüyoruz. 
Başkasının kafasına bile takmayacağı bir konu için saatlerce kendinizi yediğiniz olmadı mı hiç? Ya da aslında dert bile olmayan bir durumu zihininizin içine buyur edip, kafanızın içini kemirmesine izin verdiğiniz zamanlar?
Eminim hepimiz bu enayiliklere düşüyoruz zaman zaman. (Böyle tanımlıyorum, elimde değil.) 
Ya da belki hepimiz nankörlük ediyoruz hayata karşı, çok ya da az.
Ama sonra bir ölüm, bir cenaze ve yine 'hayatın kıymetini bilmece'.
Yine, "Yarın bana da olabilir." moduna geçip yaşama tutunmaca.

.. BENİM DERDİM DERT Mİ? ..
Geçtiğimiz günlerde bir kayıp yaşandı sitemizde. Detaylarına fazla girmeyeceğim çünkü iyi gelmeyecek bana.
Yani yine bir ölüm. 
Yine bir cenaze.
Yine önümüzden geçen bir tabut.
Ama bu seferki çok farklı.
Toplanan onlarca kişinin psikolojisi, zihinlerde ve ruhlarda dolaşan "inanamamazlık" hissi, geride kalan yakınların acısı, daha önce gittiğim hiçbir cenazedekine benzemiyordu. Benim hissettiklerim de öncekilerle aynı değildi. Olması da mümkün değildi.
Çünkü bu sefer önümden geçen tabut... küçücüktü.
Küçük. Minik.
Bildiğimiz, alıştığımız gibi olmayan, insana, "Bu işte bir yanlışlık var!!" dedirten bir boyda.

Minicik, dünyalar güzeli bir kız çocuğunun cenazesi.
Hayatımda katıldığım ilk çocuk cenazesi.
Evet her gün hastalıklardan, savaştan, kazalardan bir sürü evlat ölüyor. Hepsine içimiz kavruluyor.
Ama bu benim için başkaydı çünkü hayatım boyunca hiç -içinde minik bir kızın yattığını bildiğim- bir çocuk tabutu geçmemişti önümden.
Ve sadece şunu diliyorum hepiniz için; böyle bir şey görmeyin. O kadar korkunç, o kadar başka, o kadar kafa karıştırıcı ve gönül yakıcı bir şey ki.
Mahvoluyor insan.

Havuza düştüğü için melek olan minik yavrusunun ardından çığlık çığlık bağıran annenin sesini duyuyorsun. Yüzüne yapışmış bir acı ifadesiyle, çaresizlikten kıvaranan ama dik durmaya çalışan, küçücük bir çukura toprak atan babaya bakıyorsun. 
Sonra sonra sormaya başlıyorsun. 
"Ulan benim derdim de dert mi?!?"
Kendine sövüyorsun.
"Ben her allahın günü saçma sapan nelere takıyorum, Allah beni kahretsin!"
Ve en sonunda idrak etmeye başlıyorsun.
Aslında hayatımızda dertlerin neredeyse hepsinin göreceli olduğunu.
Şu hayattaki en baba dertlerin bile birçoğunun 'iyi tarafından bakılacak bir köşesi olduğunu.'
Evet, gerçekten var.
Öylesine kafamıza taktığımız, aslında saçma sapan olan durumları saymıyorum bile.
Gerçekten dert dediklerimizin çoğunun -küçük ya da büyük- iyi bir tarafı var. 
Yaşadığımız sıkıntıların çoğu tamamen bakış açılarımızın sorunu aslında. 
En kuru bozkırdan bile, eşelesek bir minik çiçek çıkarabiliriz. Ve o çiçeğe tutunup, bozkırı yeşil bir alana çevirebiliriz biraz çabayla.
Birçok acının bir acil çıkış kapısı, bir olumlu tarafı, görecesi var.
Ölüm için bile geçerli hatta bazen. 
Bazı kişiler öldükten sonra, "Çekiyordu, kurtuldu." demiyor muyuz?
Bazı ölmülerin bile görecesi varken, bazılarının ne yazık ki yok.
Bazıları maalesef neresinden bakarsan bak iyi bir yönünü bulamayacağın kadar 'gerçek acı.' 
Saf, sert, çatır çatır.
Yavrusu havuzda boğularak ölen bir anne için bu acının 'bir de şu tarafından' bakıp da görebileceği bir ışıklı köşesi yok.
Saf karanlık.
Zamanla alışacak belki, zamanla durulacak içindeki fırtına ama tabii ki aynı olmayacak hiçbir şey. 
Ve şu anda bir Allah'ın kulu da gidip ona "Üzülme bak... Bir de şöyle düşün..." diyemez.

Görecesi olmayan, saf acılar bence hayatın gerçek acıları. Artık bunu iyice anladım. 
Başına gelirse çaren yok, çekeceksin. Ama bu kadar fecisini, sertini hiç yaşamadan uzun bir ömür geçirme olasılığımız da çok yüksek.
Yani belki de ömrümüz boyunca yaşayacağımız acıların hepsi ya da çok büyük kısmı sadece göreceli olacak.
Bu da demektir ki, o acılardan ne kadar etkilendiğimize kendimiz karar veriyor olacağız.
Hatta belki onların acı ve sıkıntı olup olmamalarına bile kendimiz karar verebileceğiz.
Bu çok güzel bir şey değil mi?
Mutlu bir hayatımızın olup olamamasının büyük ölçüde elimizde olması gerçekten mucizevi değil mi?
Bence öyle.
Hepimiz için geçerli iki seçenek var.
Her şeye iyi tarafından bakmak,
Her şeye kötü tarafından bakmak.

İlla ikinciyi isterim diyenler mazoşisttir herhalde, bir doktora görünsünler.
Ben birinciyi seçiyorum.
Hayatımı seviyorum, her günümün anlamlı ve kıymetli olduğunu, yaşadığım her olayın benim bakış açım ve değer yargılarımla sıfatlandırıldığını biliyorum artık.
Ve güzel sıfatlar vermeyi seçiyorum.

Dünyada hayvana, insana yapılan zulm en büyük üzüntülerim benim. 
Ama onun dışında kendi hayatımın içindeki en baba derdim bile dert değilmiş, iyice anladım. 
Şimdi siz söyleyin sizin hangi derdiniz gerçek, saf, görecesiz dert?







4 yorum:

  1. Eylül'üm ne kadar üzücü gerçekten:( Allah o miniği minik bir melek yapmıştır herhalde:( gerçekten bazen çok bunalıyor, ufak şeyleri dert ediyoruz aman Allah beterinden korusun, Allah beterinden saklasın diye dua etmeli sanırım. Savaşlar, mülteci olmak zorunda kalanlar, bombalananlar....:((((
    kısaca haklısın:(
    sevgilerimi bıraktım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, neler neler yaşanıyor hayatta. Bazen uzakta, bazen yakınımızda... Sahip olduklarımızın kıymetini çok iyi bilmek lazım.
      Sevgiler benden de. :)

      Sil
  2. Muhteşem anlatmışsın, kalemine sağlık!

    Ben de kendime sürekli ayılmayı, hayatta çok daha beterleri olduğunu hatırlatmaya çalışıyorum günlük dertlerimin arasında... Bazen başarıyoruz ama bazen de darmadağın bir şekilde o saçma işlerin peşinde koşmaya devam ediyoruz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, beğenmene çok sevindim. :)
      Aslında yüzde yüz farkındalık halinde olmamız ve sürekli olumlu tarafından bakmamız mümkün değil, insanız sonuçta. Ama bunu alışkanlık haline getirebilirsek ve hayatımızda "çoğunluk" haline getirebilirsek ne mutlu bize.

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...