Sayfalar

22 Kasım 2012 Perşembe

Bodrum'da Sonbahar - 1 -



























Aylardan kasım. Kasımın sonu hatta. Ve biz hala Bodrum'dayız! Bu sene buraya adeta kazık çaktık, kalmalara doyamadık. Çok da iyi yaptık çünkü son haftalarda Bodrum'un önceden hiç yaşamadığım bir dönemini yaşıyor ve hiç görmediğim bir yüzünü görüyorum ve bu gördüklerim beni gerçekten başka bir boyuta taşıyor sanki.

Öncelikle şunu söylemeliyim, sonbahar Bodrum'a çok yakışıyor. Ve ardından da hemen şunu eklemeliyim: Bodrum'un sonbaharının eylül ayında yaşandığını sanıyorsanız kesinlikle yanılıyorsunuz! Bodrum'un en gerçek ve en tatlı sonbaharı ekim ve kasım aylarında yaşanıyormuş.
Katıksız huzur, dinginlik ve temizlik hissi. 























Tatillerinin her gününü değerlendirmek adına telaş içinde bir oraya bir buraya koşturan çoluklu çocuklu aileler, o bar senin bu bar benim alemlere akan gençler, asla bronzlaşamayan pespembe İngiliz turistler şehirlerine, ülkelerine döndüler. Bu kitlenin gitmesinden sonra "ohh" çeken, genelde en sona kalan çocuksuz, emekli yaşlı yazlıkçı çiftler bile  gittiler. 

Barlar kapandı. Dükkanların çoğu kapandı. Her sabah 11'de ve akşam 6'da  "lorke lorke" diye evimizin önünden cümbüş halinde sıra sıra geçen tur tekneleri sezonu kapattılar. Ve yine günde onlarcasını seyrettiğimiz, seyrine doyamadığımız çeşit çeşit ve boy boy özel tekneler seyreldiler , adeta yok gibiler, yerlerini  uzaklardan geçen tankerlere, gırgırlara  ve sesleri bana en güzel şarkıdan da güzel gelen takataka balıkçı teknelerine bıraktılar.

Gürültülü müzikler, sokaklara taşan fasıllar, çıstak çıstaklar sustu. Sadece sıradan günlük hayatın ve dalgaların sesi kaldı. 

Bütün şezlonglar, şemsiyeler depolarına kalktılar, upuzun kumsallar artık sadece kumdan ibaret.  Evimizin önündeki iskelenin tahtaları söküldü, zavallımın kupkuru iskeleti kaldı. 






























Yollar boşaldı. Öyle ki bazen bir yerden bir yere giderken kilometreler boyunca hiçbir araca rastlayamıyorsun. İlginç bir yalnızlık, güzel bir bütün buralar bana kaldı hissi. Ve artık plakaların neredeyse hepsi 48.  34'ler, 06'lar kendi keşmekeş trafiklerine döndüler. Uğurlar olsun.

Deniz ve hava ekim ayında müthişti, durgun, ılık, limonata gibi derler ya işte aynen öyleydi... Ekim ayı başlı başına muhteşemdi zaten. Duru, dingin ve berraktı, tertemiz kokusuyla gerçek bir sarı yazdı. Deniz tatili yapayım ama ortalık sakin olsun, bir başıma olayım diyenlerin eylül ayı yerine bence kesinlikle ekim ayında gelmeleri gerekir. Asla pişman olmazlar.




























Kasım ise - her ne kadar başlarında denize girdiysek de - daha hoyrat ve dengesiz geldi. Yağmurlarıyla, fırtınalarıyla, şimşek ve yıldırımlarıyla,  bir açan, bir kapayan, bir ısıtan, bir üşüten, insanı şaşkına çeviren havasıyla geldi. Ve gerçekten hoş geldi!... Çünkü kasım ayı boyunca gökyüzü, bulutlar, deniz ve güneş günün değişik saatlerinde öyle inanılmaz, öyle büyülü görüntüler sergilediler ki çoğu zaman kendimi başka bir dünyada, boyutta ya da bir filmin ya da tablonun içindeymişim gibi hissettim.






Her zaman çok sevdiğim doğanın ne kadar muhteşem ve tarifsiz bir güzellik olduğunu, ne kadar büyük olduğunu her gün yeniden ve yeniden keşfettim.
Hatta her saat ve her dakika. Çünkü tam şu anda gördüğün o harika manzaranın bir eşi yok, beş dakika sonra o görüntü yok olacak ve yerine yine bir eşi olmayan bambaşka bir güzellik gelecek. Bu öyle bir şey ki, gözünü ayırmak istemiyorsun. Fotoğraf makineni almak için salona gidiyorsun, açıp ayarlıyorsun, aaa bir bakıyorsun kaybolmuş o manzara! Giden gitti, bir daha ömrün boyunca tıpatıp aynısını göremeyeceksin. Öylesine şiir gibi görüntüler oluşuyor ki, öylesine uçuk hava hallerine şahit oluyorsun ki, hayattaki her şeyin anlamı değişiyor kafanda. Kahkahalarla gülmek ve deli gibi ağlamak istiyorsun.
Coşku ve hüzün aynı anda sarıyor insanı burada, bu mevsimde. Sezonda cıvıl cıvıl olan bazı beldelere, sahillere gidip oraların boş halini görmek, oralarda gezmek insana terk edilmiş  film setinde geziyormuş gibi hissettiriyor ve ben bu hisse de bayıldım! Öyle güzel kokular geldi ki burnuma, tertemiz, serin serin... Mest oldum.




























Ben aşık oldum Bodrum'un sonbaharına. Her sene ekimin en başında dönerdik ve aklım da kalmazdı, İstanbul'u özlemiş olurdum. Yine özledim deli  İstanbul'umu ama buraya da doyamadım. Doyamadık.
Zorlukları, eksileri yok mu Bodrum'da sonbahar yaşamanın? Olmaz mı. Ama onlar da bir sonraki yazının konusu olsun. Arkası yarın olsun.
























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...