Sayfalar

9 Aralık 2020 Çarşamba

MÜKEMMEL (!)



Ne mükemmel bir insanım ne de mükemmel hayatların varlığına inanırım.

Üstelik mükemmel olma çabası ya da baskısı altında, hayata dair pek çok güzelliği, mutluluğu kaçırdığımızı, ıskaladığımızı düşünenlerdenim..

Ve ayrıca mükemmellik nedir, neye ve kime göre mükemmel olunur?

O kadar değişken, o kadar görece bir durum ki bu.

İşte bu sebeple, mükemmel olduğunu düşünen insanlara - bazen suratlarına, bazen de içimden - pek bir gülerim!


Bazılarına (!) sorarsın: "Beğenmediğin yönlerin neler?" 

Gelen cevaplar genellikle şöyledir:

"İnsanlara hak ettiklerinden fazla değer verip seviyorum..."

"Herkese çok iyi davranıyorum, karşılığını alamıyorum..."

"Fazla sevme sorunu var bende..."

"Herkesi kendim gibi 'şahane' sandığımdan hayal kırıkları yaşıyorum"

"Aşırı çalışıyorum..."

"Çok hassas ve duygusalım..."

"Fazla iyiyim ben..."

Yavrum benim. 


Bir kişi de demez ki:

"Çok sinirli ve agresif bir insanım ben."

"Tembelin tekiyim"

"Çok üşengeçim" 

"Erkeğimi / kadınımı mutlu etmede sıkıntılarım var."

"Kumara bayılıyorum."

"İt gibi içiyorum."

"Çok yalan söylüyorum."

"Sevdiklerimi boş yere kırıyorum"

"Başka kadınlara / erkeklere fıldır fıldır bakıyorum.."

"Baca gibi sigara içiyorum"

"Sokağa tükürüyorum" 

"Eşimi / çocuğumu çok seviyorum ama bazen bir kaşık suda boğasım geliyor"

Bunları duymayız kimseden. Yalan mı? Çünkü herkesin 'en kötü yönleri' nedense hep 'fazla iyi' oldukları taraflarıdır.

Ah ah.

.. DERSİN ..

İşinde mükemmel olma gayreti içinde 7/24 çılgınlar gibi çalışırsın, kariyer basamaklarını beşer onar atlarsın. Ünvan üzerine ünvan kazanırsın, maaşını katlarsın, etiket üstüne etiket biriktirirsin... En güzel, en son model araba, en gösterişli ev sendedir, kolunda en pahalısından saat, en markalısından gömlekler, elbiseler...

Ama o arabayı sadece evden işe gitmek için kullanır, o eve girince, pahalı gömleğini sıyırır, duşunu alır, meşhur saatine şöyle bir bakar, "Bu gece ne yapsam?" der ve sonra, ağzından yanağına salyan akarak kanepede uyuya kalırsın. 

Mükemmel eş / sevgili olmaya çalışırsın. Erkeğini / kadınını mutlu etmek, tatmin etmek için, birlikte bir rüyayı yaşayabilmek için pervane olur, kendini o kişiye adar, bu sebeple dostlarını ihmal edersin. Sonra rüya kadın / adamın aslında kabus olduğunu dank ettiğinde, dertleşmek için "Alo" diyebilecek tek kişi bile bulamazsın.

Evladına en mükemmel ebeveyn olmak istersin, hayatını onun üstüne kurarsın, onu fiziksel ve ruhsal en iyi şekilde beslemek uğruma, hem kendinin hem eşinin ruhsal ve fiziksel beslenme ihtiyaçlarını rafa kaldırırsın... Sonra da suçu evliliğe atar, "E ama evli olunca böyle, evli olunca şöyle..." dersin...

Çok eğlenmek, coşmak istersin, bardan bara, klüpten klübe koşayım, nerede akşam orada sabah, hayatın tadını çıkaran kişi ben olayım dersin... Sonra neden uykumu alamıyorum, neden hep çok yorgun bir insanım...

Ohh evim gibisi yok der ama bir gün gelir, "Çok bunaldım, niye hiç çıkmıyoruz ki?" diye isyan edersin.

Uçkur ve skor peşine kişiden kişiye atlar, muhteşem seksler yaşar, ertesi gün yanındaki boş yastığa bakıp, "Keşke sarılıp uyuyacağım bir kadınım / adamım olsa" dersin.

Sarılıp uyuduğun kadının / adamın vardır, "Nerede ah o eski günlerimiz, ne kadar monotonlaştık..." dersin. Neyi özlersin eski günlere dair bilemeyiz ama dersin işte.

Hep dersin, deriz, derler.

.. DENGE ..

İşte bu yüzden çok gülüyorum "Mükemmelim!" diyenlere, kimse kusura bakmasın, hadi oradan diyorum. Çünkü gerçekten, yok öyle bir şey!  

Peki, mükemmel olmamak, mükemmel hayatı yaşamamak çok mu kötü?

Ne münasebet! 

Hatta nefis bir durum bence.

Çünkü ne kadar mükemmel olmaya odaklı yaşarsan, yani 'gerçekte mümkün olmayanın' peşinde koşarsan; hataların, başına gelenler, yaşadığın her sıkıntı bir o kadar canını acıtır, savurup atar seni, allak bullak olur, parçalanırsın. 

Ne kadar çok şablonun varsa hayata dair, bil ki o kadar çok hayal kırıklığı gelecek.

Kırklı yaşlarıma girdim ve hala nasıl da hatalar yapıyorum. Bazı durumlarda "Of çok fena oldu ya..." diyorum, bazılarına da "İyi ki..." Ama artık çok biliyorum ki, 'zamanı geldiğinde' o çok fenalara da iyi ki diyeceğim.

Çünkü en iyi şu, en bu olmaya değil, değişmeye, gelişmeye inanıyorum. Gerek kendi içimdeki, gerekse hayata dahil olan irisinden ufağına tüm güzellikleri görmeye ve onlara tutunmaya inanıyorum. 

Hatalara, tüm kalbimle inanıyorum. Onlardan daha muhteşem eğiticiler var mı?

.. MÜKEMMEL SENE ..

Her aralık ayında genelde etrafımdan şunu duyuyorum:

"Ne b.ktan bir seneydi bu ya! Bir an önce bitsin!"

1995, 2000, 2007, 2014, 2020, fark etmiyor, hep aynı laf! Hep bir geçmiş seneye sövme hali, ondan kurtulma isteği, yeni senenin muhhhteşem olacağı sanrısı!

Canım benim.

Ve ne oldu?

Hayat bize 2020'yi verdi. 

Pandemi ile yüzleştiğimiz inanılmaz bir sürece girdik, her şeyin gerçek anlamda tepetaklak olduğu ve ölümün hepimiz için kapı arkasında olabileceğini anladığımız bu acayip dönemde herkes hayatını, sahip olduklarını, en önemlisi de özgürlüğün aslında ne demek olduğunu sorgulamaya başladı ve bitişlerinde hep sayıp sövdüğümüz 'o eski seneler' nasıl da kıymetli oldu değil mi?

"Ah eskiden ne kadar mutluymuşuz, özgürmüşüz, rahatmışız, şuymusuz, buymuşuz da, kıymetini bilememişiz!"

Niye bilemedin, pardon?

Seni tutan mı vardı?

Yoktu.

Sen sadece başka şeylerin peşindeydin, o kadar.

.. DEĞER ..

Sene 2003, fakülteden mezun olmamıza birkaç ay kalmış, dersler bitmiş, diploma projemiz başlamış, sınıflarda çalışıyoruz, arada hocalarımız gelip kontrol ediyor, asistanlar da 'yıldırım baskınlar' yapıp spontan şekilde yoklama alıyor. Herkeste bir gerginlik, bir telaş. Ve bizim şahane bir kız grubumuz var, hala her birini çok sevdiğim, o zamanlar birlikte çok eğlendiğimiz. Onlara bu süreçte ara ara şunu dediğimi hatırlıyorum:

"Kızlarr, bitiyor bitiyor! Ne yaparsak yapalım bir daha bu okula, bu güzel günlere dönemeyeceğiz, bunlar burada son zamanlarımız. Lütfen bunun farkında olup şu anların tadını çıkartalım! Bu günleri harcarsak ileride çok özleriz ve pişman oluruz!"

İşte bu sebepledir ki, kızlarla o son haftalarda yaşadığımız her an, arka bahçede içtiğimiz biralar, asistan geldi haberini alıp tatlı bir panikle yukarı koşturmalarımız, o bahçede son son atılan tüm kahkahalarımız, 'derin' sohbetlerimiz, benim için, alacağım mükemmel nottan çok daha değerli oldu. Çünkü o günlere dönüp baktığımda sıcacık ve keyifle hatırladıklarım onlar.

Tabii ki her daim anın tadını alabilen biri olabilmek mümkün değil ama hayatta başıma gelen her şey beni bu konuda biraz daha başarılı bir insan haline getirdi. Ömrümün hiçbir döneminde her konuda %100 mutlu, %100 huzurlu, %100 hatasız olamayacağımı bilmek ve sindirmek bana hayatın en güzel hediyesi oldu.

'En iyi bilmem ne' peşinde koşturmak yerine o şahane "anları" yakalayabilmek, çok canım yandığında bile geçecek diyebilmek, feci saçmaladığımda dahi bundan kendimce (bu kendimce kısmı önemli) ders çıkarabilmek ya da canım istemiyorsa çıkarmamak, kitap alacağım diyerek cüzdandan çıkardığım kredi kartıyla şeytana uyup (!), o an sıkışık olduğum halde İtalya uçak bileti alabilmek, planlar bozulduğunda yerine çat diye yenisini koyabilmek (ki eskiden hiç yapamazdım), ya da kendi planımı kendim çat diye bozup değiştirebilmek, hava güneşli diye dışarıya çıktığımda tepeme iniveren sağanağa iki dakikada uyumlanmak, evet beni belki mükemmel insan yapmıyor ama inanın, hayatıma bolca mükemmel an ve anı katıyor.

Geleceğe dair hem iş hem özelde, kısa ve uzun vade hedeflerim var. Bunların bir ya da birkaçının bana bağlı olarak ya da olmayarak sekteye uğraması ihtimali de her zaman var. Artık bunun bilincinde olmak paha biçilemez.

İşte bu sebeple ben, pandemi sürecinde "Şunu, bunu niye daha fazla yapmadım ki, aklım neredeymiş?" diyenlerden değilim çok şükür.

Bunu söyleyenlerin çoğunun da ya sıradan (!) anlarının değerini bilemeyenler ya da mükemmel peşinde koştukları için ikinci plana attıkları arzularını ıskalayanlar olduğunu görüyorum.

Ve, "Sonra yaparım nasılsa..." diyerek kenara itilen o arzuları / planları, bu süreçte nasıl çılgınca özlediklerini de... Ve nasıl pişman olduklarını da.

.. GEL BAKALIM ..

Şimdi başımızın belası 2020'ye tekmeyi savurmaya az kaldı ya, herkes kollarını açmış yeni seneyi bekliyor, sanki her şey harika olacakmış gibi, 2021 ilahi bir kurtarıcıymış gibi.

Sesli güleyim mi burada? Tamam, gülüyorum. :)

Hayır arkadaşım, 2021, 2020'den daha iyi olmayacak. Pandemi bitmedi - üstelik coşuyor - , iş / özel hayatında çözdüğün şeylerin yerine başka sorun ve sıkıntılar gelecek, yine çok ağladığın günler olacak, bazen saçını başını yolacaksın. Ve gelecek aralık ayında yine kollarını açıp, bu sefer "Canım 2022, ne olur bir an önce gel!" diyeceksin.

Öyle değil mi?

İçindeki acı /mutluluk dozları evet seneden seneye değişebilir ama hiçbir sene kötü değil, pis değil, kaka değil. Çünkü tüm o zorluklarla beraber gelen olağanüstü güzel, büyülü, sıcacık, şahane anlar da barındıracak yeni sene.

Hep olduğu gibi. Ve hep olacağı gibi.

Peki biz o senenin keşke'lerine mi döneceğiz yüzümüzü? 

Yoksa ne olursa olsun, iyi ki'lerine mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...