Sayfalar

14 Mayıs 2019 Salı

Açın Halinden Anlamak (!)



























Hayatım boyunca insanların saf ve temiz duygularına, inançlarına saygı duyan bir insan oldum.
Diğer yandan yine hayatım boyunca çelişkilerden, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu durumlarından rahatsız oldum.

Gerek aile yapımdan gerekse kendi hamurumdan, hayatım hep sormak, merak etmek ve bir şeyleri didiklemekle, "Ee bu böyleyse, peki şu niye öyle o zaman?" demekle geçti.
Yeri geldi tatmin edici cevaplar aldım, ama yeri geldi ta çocukluğumdan beri sorduğum bazı soruların karşılığını hala bulamadım.

Ve böyle böyle yine bir ramazan ayı geldi. Ne yazık ki pek çok çelişkiyle kafamın meşgul olduğu ay.

Şimdi diyeceksiniz ki, "Ee ramazan geldiyse ne olmuş, oruç tutanlarla derdin mi var?"

Tabii ki yok. Hiçbir zaman da olmadı. İnancını iyi niyetle, sevgiyle, gerçek bir merhamet duygusuyla yaşayan kişilerle derdim olması için deli olmam lazım zaten.

Diğer yandan bu ay içinde beni çokça rahatsız eden durumlar da yok mu, var. 

İnsanlara neden oruç tuttukları sorulduğunda çoğunlukla verilen cevaplardan biri şudur: "Açın halinden anlamak için."

Güzel. 
Çünkü kendi hayatlarımızın dinamiğine kendimizi kaptırıp, kendi gerçeklerimizi dünyanın ya da toplumumuzun gerçekleri sanarak empati yapmayı unuttuğumuz zamanlar olabiliyor ve bir şeylerin bize bunu hatırlatmaya vesile olması iyi bir şey. Ama gerçekten hatırlatabiliyorsa.

Çünkü ben ne yazık ki yıllardır bunun tam tersi durumları gözlemliyorum ve içim acıyor.

Adam bütün gün oruç tutuyor, aç kalıyor, açın halinden anladığını düşünüyor ve akşam iftarda öyle muhteşem bir sofraya oturuyor ki, kuş sütü eksik.
Kaldı ki, akşam böylesi bir ziyafet çekeceğini bilerek aç kalmak çok da zor olmasa gerek, o lezzetli menünün hayali de eminim aç kalınan saatlerin sıkıntısını hafifletiyordur.

Peki soralım o zaman, gerçekten fakir ve aç olan insanların kaç tanesi gün boyu aç kaldıktan sonra böyle mükellef sofralara oturabiliyor? Mükellefi de geçtim, kaç tanesi ağzına atacak bir lokma bulabiliyor?
Saatlerle sınırlı bir açlık geçirip, ardından tabak tabak yemeklere kavuşan bir kişi mi anlayacak, günlerce hatta haftalarca boğazından iki lokmayı zor geçiren, bir sonraki yemeğini ne zaman yiyeceğini, o akşam evladını doyurup doyuramayacağını bile bilemeyen bir insanın halini?

Süresiz açlık çeken bir insanın acısını, sekiz on saat boş kalan mide ile deneyimlemek mümkün mü?
Ezan okunduktan sonra başına çökülen kepapları götürdükten sonra, bugün de açın halinden anladım diyebilir mi bir insan, demeye hakkı var mıdır?

Diğer mevzu, oruç tutan bazı kişilerin, oruç tutmayan ve açık alanda yemek yiyen kişilere rahatsız edici, kınayan bakışlar fırlatması.
Bunun sebebi eğer "Sen nasıl oruç tutmazsın?!" kafasıysa; düşünce, inanç ve davranış özgürlüğü nedir bilmeyen insana zaten lafım yok.

Ama bir de, "Dışarıda yemeyin, oruçluların canı çeker." mantığında olanlar var.

Oruçluların canı çekermiş!

Akşam iftar sofrasına oturacak olan oruçluların. 
Akşam karnının bir güzel doyacağını biliyor olan oruçluların.
Açın halinden anlamaya çalışan (!) oruçluların.

Bu durumda, yani oruçluyken başkalarının yemek yiyor olduğunu görmek, o açın halinden anlamaya çalışmak açısından çok faydalı bir şey değil mi o zaman?

On bir ay boyunca sokaklarda, mekanların dış masalarında mis gibi kokular yaya yaya yemek yerken, yanımızdan yöremizden geçip de imrenen, o yemeği asla yiyemeyecek olan ve bizim farkına bile varmadığımız o insanları aslında nasıl özendirdiğimizi fark etmek açısından bir fırsat değil mi bu?

Diğer yandan oruç tutmak nefsi sınamak değil mi? 
O zaman insanlar tabii ki senin çevrende yiyecek, içecek, kokutacak hatta imrendirecek seni ki, anlayacaksın sen yerken gerçek açların nasıl özendiğini, içlerinin gittiğini.
İşte o noktada başlayacak empati süreci, diğerinin halinden anlama duygusu ve diyeceksin ki, "Bak nasıl da zormuş açken tokları izlemek, kokuları duymak. Üstelik ben birkaç saat sonra karnımı doyurabileceğim. Onlar ne yapsın?"

Bir de çadır fırsatçıları var ki, kimse kusura bakmasın, onları bir kaşık suda boğasım var.
Cebinde yemek alabilecek parası olmasına rağmen, sırf bedava mezar bulsa atlayacak kafada olduğundan, ramazan çadırı kuyruklarına girenler.
O çadırlar senin için kurulmuyor arkadaşım, gerçekten fakir olan, yemek yiyecek parası olmayanlar için kuruluyor.
Ama sen sırf nerede beleş oraya yerleş dediğin için, çoğu zaman gerçek açlara iki tanecik fasülye bile kalmıyor. Tebrikler. Bütün gün aç kaldın, açın halinden anladın, sonra gidip o açın rızkını da yedin, bravo. İbadetimi yaptım diye huzurla yastığa başını koyarsın artık bu gece.


Ve gelelim en yaman çelişkiye.
Şu dünyada yaşayan, yaşamaya hakkı olan tek canlının ve böylelikle de açlık çeken tek varlığın insan olduğunu düşünenlere.

Bizler gibi bir mideye sahip olup, o mide boş kaldığında en az bizler kadar acı çeken, çocuklarını beslemesi gereken, hava şartlarından, açlıktan, susuzluktan kıvranan, hatta ölen, üstelik derdini bile anlatamayan başka canlıların varlığını görmezden gelenlere.

Sokağa konulan mamaları şikayet eden, bir tekmeyle savurup dağıtan, suları devirip döken,
Allah'ın yarattığı canın rızkını elinden alan, onun gece aç yatmasına, bebelerine bir lokma götürememesine, açlıktan can çekişmesine sebep olan ama ramazanda açın halinden anlamak için oruç tutan ve bu orucun kabul olacağını zannedenlere...
Hey yavrum.

Hadi şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve bir düşünün bakalım.

İçinde gerçek iyiliği taşıyan bütün güzel insanların, saf ve temiz duygularla gerçekleştirdiği ibadetlerin kabul olmasını tüm kalbimle dilerim.

Diğerlerine gelince.

Sen yılın on bir ayı vicdandan, empatiden yoksun yaşıyorsan, insan ya da hayvan fark etmeksizin yaradanın yarattığına zulm ediyorsan ya da görmezden geliyorsan,
bir ay aç kalmışsın ne yazar, kalmamışsın ne yazar kardeşim?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...