Sayfalar

7 Kasım 2015 Cumartesi

Bodrum, İstanbul ve Bir Kadın



























Şu anda Bodrum'dayım. Yine.
Canım gibi sevdiğim, içinde olmaktan en çok mutlu olduğum yerlerden birinde, balkonumdayım. Denize, dalgalara karşı. Yine.
Arada İstanbul'a gittim, üç hafta kalıp geri döndüm. Yarın sabah şehre uçuyorum. Hatta siz bunu okuduğunuzda ben İstanbul'da olacağım.
Yine.

Güzel Yaz, Acı Yaz
Her sene olduğu gibi, bu yaz da pılımızı pırtımızı, işimizi, gücümüzü toplayıp Bodrum'a geldik ve yaklaşık üç ay yaşadık burada. 
Çok güzel bir yazdı. Çalıştık, dinlendik, denize girdik, denize baktık, şaraplar içtik, mis kokulu sabah kahveleri ile uyandık, kıpkırmızı yaz domateslerine doyduk, aile toplaşmacaları yaptık, açık hava sinemalarına yayıldık, sevdiklerimizi gördük, doğum günlerimizi kutladık, mumlar üfledik, pastalar yaptık.
Tenimiz güneşle buluştu, kolumuza denizin tuzları yapıştı, onlarca güneş batırdık, dolunaylara daldık, yazdık, çizdik, hayaller kurduk, mutlu olduk, güldük.



Diğer yandan bazı acılar yaşadık. 
Yıllardır zevkle izlediğimiz denizimiz, bu yaz, yerlerinden, yuvalarından kopup yeni bir hayata kaçmaya çalışan çoluk çocuk Suriyelilerin kaçış yolu oldu. 
Bizim kumsalımız, ne yazık ki bir kaçakçılık "işletmesine" döndü. Çokça gecemiz, kulağımızı birtakım seslere kabartmaya ve hangi durumda ne yapacağımızı kestirmeye çalışarak geçti. Sitece allak bullak olduk.
Kocamla bir gece feryatlara uyandık. Bilmediğimiz bir dilde çığlıklar atan adamların sesleri evimize doldu. Ya yakınını kaybetmiş olan ya da yaralı olan adamların.
Sabaha kadar aklımızı yedik. Sahil güvenlik gecikti, adamcağızlar kaçtı, ertesi gün karşımızdan batık botu çıkardılar.
Ve bir sonraki gün minik Aylan'ın, masum kuzunun cesedi yan sahile vurdu.
Aklımı oynatacaktım, acaba o çığlıklar atan adam Aylan'ın babası mıydı diye. Ama hesap ettim, kitap ettim, o değildi, haberlere göre onlar bir gün sonra açılmışlardı.
Ama fark eder miydi? 
Kim bilir o adam hangi yakınını kaybetti ve kim bilir kaç kişi bizim denizimizde boğulup, kıyıya da vurmayarak bilinmezliğe, hiçliğe karışıp gitti.
Ve Aylan benim denizimde, dibimde öldü, belki ben o an manzaraya bakıp kahkaha atarken, o son nefesini veriyordu.
Bunun acısının tarifi yok.

Kaç şehit verdik? Kaç ocağa kara bulutlar çöktü, kaç kalbe kor ateşler düştü? Kaç evlat daha bir genç kızı bile öpemeden, sevdiğinin elini bile tutamadan parça parça olup öldü gitti...
Kendi yuvamızda, kendi dünyamızda mutluluklar, keyifler yaşasak da, aslında çok acı bir yazdı bu yaz. Olmaması gereken ne çok şey yaşandı, ülkece nasıl da canımız yandı...
Çaresizlik ne zor şey...

Ah İstabul...

Ülkede olanlar, internette psikolojimi bombalayanlar, dünyanın ve insanların zalimlikleri bir yana, ben son zamanlarda değişik bir huy geliştirdim. Tek bir cümleyle özetlersek şöyle diyebiliriz:
"İnadına iyi ol." 

Çünkü hayat belki zor, belki zalim ama hayat tek. Ben hayatımın hiçbir zamanında umursamaz ve duyarsız bir insan olmadım, bundan sonra da olmam mümkün değil, hamurumda yok çünkü. Lakin gama, kedere kapılıp da sorunlarımı çözebildiğim hiçbir anım da olmadı hayatımda. Üstelik hep daha beter oldum. İşte bu nedenle - kocama da söylediğim ve gülüştüğümüz gibi - baskıya gelince büyüyen, güçlenen, güzelleşen bir organizmaya dönüştüm ben. Çünkü ancak güçlü olursak, iyi olursak çözüm var. Aksi taktirde balçık içinde debelenir dururuz. İşte güçlü olmak ile umursamaz ve duyarsız olmak arasındaki fark da budur.
Hal böyle olunca, ben büyük bir motivasyonla, kocaman hayaller, planlar ve hedeflerle döndüm İstanbul'a. 
Hayallerimi hemen hayata sokmak ve kendime vakit yaratmak uğruna, hocalık yaptığım okuldan bana verilen birçok dersi geri çevirip, kalan dersleri de hayvan gibi yorulma pahasına tek güne sıkıştırtıp, ya Allah deyip şehir hayatıma daldım.
Ama şehir, uzun süre Bodrum'da kaldığım için bana gücenmiş olacak ki, gel seni bir güzel hasta edeyim, mikroplarımdan, virüslerimden ikram edeyim, kanepeye mıhlayayım da gör sen gününü dedi!
Cidden. 
Daha döndüğümün ilk haftasında, herhalde mevsim değişikliği ve hem ani, hem düzensiz fiziksel yorgunluğun etkisiyle, yatağa çakıldım. Sonra düzeldim. Sonra yine okula gittim, bu sefer daha beter hastalanıp günlerce mıhlandım.
Hayaller ve planlar için adım atmak bir yana, evimi bile toparlayamadım, çalışma odama, atölyeme adımımı bile atamadım! Bavullar bile ortada kaldı yahu. 
Ve kendimi çoook kötü hissettim çok! Fiziksel yetersizlik, hastalık, yapmak istediğin şeylere bedensel olarak yetişememek çok boktan bir şeymiş. Sağolsun kocam her şeye yardımcı oldu, yemekler, çorbalar, ıhlamurlar yaptı, köpekleri hep o çıkarttı ama yine de pek fena hissettim kendimi, işlerimi aksattığım için. Sonra biraz toparlandığımda, hemen master tezimle ilgili ayarlamalarımı, araştırmalarımı ve müracatlarımı yaptım, tek bir günde gezebildiğim kadar bienal gezip sonra bir iki parça eşyamı toplayıp hoooop tekrar Bodrum'a uçtum!

Bodrum Aşk, Kocaman Bir Aşk

Hastalık yüzünden İstanbul'a geldiğimi bile idrak edemeden, cuma öğlen havalanıp, bir saat içinde Bodrum'a indim. 
Hem hiç terk etmemişim gibi yakın, hem de sanki aylarca ayrı kalmışım gibi özlem doluydum.
Servisten inip, kulağımda müzikle yürüyerek markete gittim. Bira, şarap, ekmek, su, peynir, domates, makarna ve cips aldım. Sonra dolmuşa bindim. Kalmasını beklerken, burnuma, sadece buralarda olan bir deniz kokusu geldi, İstabul'da asla olmayan. Gözlerim yaşardı.
Evime girdim. Sadece yirmi küsür gün kapalı kalmış olmasına rağmen, o bayıldığım, evimize has rutubet ve deniz karışımı koku doldu burnuma. Ağlayacaktım mutluluktan.
Yerleri süpürdüm, şarabı buzluğa attım, duş aldım, kaşarlı ekmek yaptım kendime, ayak üstü komşumla sohbet ettim, mis kokulu bir kahve yaptım, balkona kuruldum hemen. Ahh nasıl güzeldi ahh.
İnternetsiz geldim Bodrum'a. Ne evde açıktı internet, ne de tabletimde. Özellikle böyle tercih ettim.
Ne Facebook olsun, ne Instagram, ne mail, ne şu, ne bu... Pinterest bile olmasın. Ulaşmak istediğim kişilere de telefonla ulaşırdım nasılsa, gerisi kalsındı.
Sonra gün batımında şarabımı açtım, müziğimi koydum, defterimi, kalemimi aldım, yazmak, bolca yazmak için.
Ama yazamadım. Çünkü gözümü gökyüzünden ayıramadım. Sanki yirmi küsür gün önce burada olan ben değilmişim gibi, sanki yıllardır görmemişim gibi. Hava kararana, son grilikler koyulana ve gecenin siyahına karışana, hiçbir şey gözükmeyene kadar baktım. 
Mutluluk bazen sadece bu kadar basit bir şey.



























Sonra gece saat kaçtı hatırlamıyorum, kadehimi de alayım sahile ineyim diye evden çıktım, tesadüfen bir komşumla karşılaştım, hadi gel içelim dedim, tamam şişemi kapıp geliyorum dedi, geldi ve sabahın dördüne kadar sohbetin dibine vurduk.
İki kafa dengi kadını birkaç şişe şarap ve müzikle bir mekana koy, işte sonuç budur. Çok spontan ve çok güzeldi, çok mutlu oldum.
Tabii sabah mide, kafa namına bir şey kalmamıştı bizde ama olsun. :)
İkinci gün önce ailemle sonra kendimle baş başa, son gün yani bugün, önce oy verme işlemiyle, sonra aile dostlarımızla keyif ve yapılan bazı 'önemli' sohbetlerle geçti.
Ve akşam günbatımında yine evimde, yalnız, internetsiz, tvsiz ve gökyüzümle, şarabımla, müziğimle baş başayım.
Seçim sonuçlarının gidişini annem ve kocamdan telle aldım.
Ama bu gece bunu düşünmeyeceğim. Zaten düşünecek (ya da şaşıracak) olsaydım kendimi evimde izole etmezdim. Onlarla sonra ilgileneceğim.

Yarın öğlen uçağıyla şehre dönüyorum. Tabii internetim olmadığı ve bunu şimdi yayınlayamayacağım için, siz bunu okurken ben çooook yakınlarda olacağım. :)

Ve yine çok motive şekilde dönüyorum.

Yapacak çok şey var. Ve bir saat boyunca balkonda maruz kaldığım rüzgar dolayısıyla yine hasta olmazsam, hepsini teker teker hayata sokmaya başlayacağım.
Bodrum müthiş, Bodrum benim için tam anlamıyla aşk. Evime, balkonuma delice aşığım. Burada kendimi müthiş hissediyorum. 
Ama İstanbul'a da aşığım. Çünkü İstanbul'da kaldığım sürece Bodrum'umu özleyebiliyorum. :) Ve bence en güzel kavuşma, özlemden sonra gelen.
Ve ayrıca İstanbul bence ritm demek, tempo demek, evet belki bolca koşturmaca ama koştura koştura bir yerlere ulaşmak demek.
Çaba, gayret ve hayallerin gerçekleştiği yer demek. 
Çalışmak demek. 
Ki eğer çalışmayı benim gibi seviyorsanız ve "Artık aşkla çalışacağım işin ne olduğunu biliyorum ve ona gidiyorum" diyorsanız, İstanbul aslında gerçekten hayat demek.

Ve ben hayatımı sevgiyle yaşamaya, her geçen günle kendime ve bize yeni güzellikler katmaya, büyümeye, uçmaya, coşmaya geliyorum.

Tutabilene aşkolsun!
Sonbahar ve kışımız pek güzel olsun! :)

6 yorum:

  1. Eylül'cüğüm aylardır yoktun o yüzden blog arkadaşın olarak dönmene çok sevindim, umarım dönmüşsündür daha doğrusu:))) Bodrum'da yaşadıklarını acıyla okudum, iyi ki, orada oturmuyormuşum dedim, işte akp'nin ve "Ulus devletin modası geçti, bölünün" diyerek ulus devletleri bölenlerin marifeti bu! Belki ölenler daha şanslı hayatta kalıp o çocuk büyük ihtimalle dilenci olacaktı:( yerinden, yurdundan uzakta!
    Çok geçmiş olsun kendine iyi bak. Bloğunu da ihmal etme..senin güzel yazılarını ve bana uğrayıp bıraktığın o güzel yorumlarını çok özledim.
    Sevgilerimle

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet Müjde Abla'cığım ihmal ettim biraz blogu. Uzak kalınca da çok özlüyorum, sonra da enayi misin kızım, madem bu kadar seviyorsun, yazsana diyorum kendime. Ama sizin bazı gönderilerinizi (Saray Hatıraları gibi mesela:) ) özellikle biriktirmiştim, sonra keyifle okuyayım diye. :) Sonra adet artınca da daha bol zaman kollar oldum, hepsine bir arada girişeyim diye. Tuhaf mıyım neyim? :)
      Bodrum hem çok güzel, hem de üzücüydü, kaçakçılar da sezon boyu ceplerini doldurup, zengin olup, sözde mekanlarını kapatıp defolup gittiler. Ölen öldü, kaçan kaçtı. Kaçabilenlere ne olacak, tabii ki o da bir muamma.
      Umarım her şey çok güzel olur.
      İlk fırsatta yazılarınızı saydırmaya geleceğim, şöööyle koca bir kupa kahve eşliğinde. Öpüyorum ablacım. :*

      Sil
    2. Çok sevinirim canım, kahve mi tamam, yanında lokumla hem de:))
      Ben de öptüm Eylül'cüğüm.

      Sil
    3. Eveeet, keyfimin yanında kahvem eksik olmaz. :)) Lokuma da bayılırım ama uzak durmaya çalışıyorum. Görüşmek üzere Müjde Abla'cım. :)

      Sil
  2. Yeni keşfettim ben burayı ve sanırım en içimi açacak yazıdan başladım! :) Bir Bodrum aşığı olarak ve her gidişimde geri dönerken bambaşka bir enerjiyle dönen biri olarak çok keyifle okudum ve çok memnun oldum! ^^

    Çok sevgiler, Özge
    www.sevgilibeyazkagit.com

    YanıtlaSil
  3. Merhaba Özge. Çok teşekkür ederim. Ben de hem beğendiğine hem de tanıştığıma memnun oldum. :) Şimdi hızlıca bir ziyaret yaptım bloguna, çok hoş ve keyifli görünüyor. En kısa zamanda saydırmaya geleceğim. :)
    Sevgiler.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...