Sayfalar

14 Haziran 2014 Cumartesi

Tempo Tempo!



Şu son dört-beş gündür, deyim yerindeyse, it gibi çalışıyorum. Pazartesi günü baskıya verilecek bir işe kapandım. (Bu iş her şeyiyle bitince sizlerle de payşacağım, keyifli ürünler geliyor ama biraz daha zamanı var.)
Neyse. Bu çalışma sürecinde bir şeyi iyice anladım: Ben gündüzleri çalışamıyorum!
Kendimi bildim bileli, "Ben sadece geceleri çalışabilirim." diyen kişilere dudak büküp, "Yoook, geceleri benim kafam dolu oluyor, ancak gündüzün tazeliği ve dinçliği ile çalışabilirim." diye cevap veriyordum. Yalan da değildi, gerçekten durumum buydu.
Ama artık şartların değiştiğini kabul etmek zorundayım sanırım.
İki tüylü çocuğum ve bir kocam var ve en önemlisi evde çalışıyorum.
İçi suyla dolup, dolup, dolup çizgi film vari şişen bir pet şişe gibiyim, şartlar zorluyor, gündüz çalışmakta gerçekten zorlanıyorum!
Evet kafam daha dinç ama evde sürekli bir sorumluluğum oluyor. Delimtrak itlerim bazen uslu uslu yatıyorlar ama bazen de tepiş tepiş bir moda geçiyorlar. Faik Mısır'ın tepesinde, önden kulaklarını, arkadan topişlerini ısırmaya çalışıyor, zavallı oğlum "Öyyyk" diye bağırıyor, ben Faik'e kızmak için odadan fırlıyorum, yani dağılıyorum. Sonra beslenmeleri var, çişe çıkmaları var. Bizim öğlen ne yenecek, ara öğünde ne yenecek derdimiz var.
Hoş, bu konuda kocamın hakkını asla yiyemem, inanılmaz anlayışlıdır. Yoğun çalışma tempomda, "Kusura bakma tatlım, yemek yok" derim, dert etmediği gibi, ya kendi yapar ya dışarıdan alır, beni yükten kurtarır.
Ama sadece yemekle bitmiyor, dediğim gibi evde hep bir telaş, illa ki bir 'yapılması gerekenler' oluyor. 
İşte bu yüzden son günlerde fark ettim ki gündüzleri ancak birkaç arpa boyu yol alabiliyorum.
Ne zaman gece oluyor, yemek yeme, çocukların (kocam tarafından bile olsa) çıkartılması, yedirilmesi, sofra kalkması vs.. işleri bitiriyor, işte o zaman atölyeme kapanıp -kahve üstüne kahve saydırarak ama odaklanabilmiş halde - çalışabiliyorum.
Peki bu durumdan memnun muyum?
Çalışma verimi olarak evet. Özel hayatımı yaşabilmek açısından hayır.
Çünkü hem gündüzüm, hem gecem gidiyor!
Geceleri iyi çalışıyorum, bari gündüzleri dinleneyim desem hadi neyse ama bütün günüm bir "çalışmaya çalışma" debelenmesiyle geçiyor.
Ayrıca, geceleri karı-koca geçirdiğimiz kıymetli vakitlerden mahrum kalıyoruz. Her ne kadar sık sık birbirimizin odasını ziyaret edip, meyvelerle, sarılmalarla ve küçük öpücüklerle birbirimize iyi gelsek de, insan birlikte şööyle rahat rahat uzanıp saatlerce takılmayı özlüyor.
İşte o anda, günlük hayatındaki en basit ve sıradan aktivitelerin aslında ne kadar kıymetli olduğunu yeniden idrak ediyorsun. (Dannk sesi.)
Koca yan odada. Kanepe salonda. Sen kendi odanda, bilgisayar başındasın. Ve o muhteşem EGK'yi yani "Eylül-Gökhan-Kanepe" üçlüsünü oluşturamıyorsun. Bir kol uzatma mesafesi kadar yakın ama ı-ıh. Çünkü işinin ACİLEN BİTMESİ GEREK!
Gündüz harala güreleyle geçmiş, e mecburen gece çalışacaksın.
Pof!
Neyse ki çalışma rutinim bu değil. Zaten çalışma rutinimizin özel hayatımızı temelli ezmesine hiç izin vermedik, asla da vermeyiz. Ancak böyle dönemsel 'kapanmalar' oluyor ve onlar da dediğim gibi, aslında bazı şeylerin ne kadar değerli olduğunu iyice anlamamızı sağlıyor.

.. Nil Karaibrahimgil'e Teşekkürler:) ..

Bugün cumartesi ve bir ohh diyebildim. İşlerim tam olarak bitmedi ama gördüğünüz üzere rahat rahat cumartesi yazımı yazabilecek kadar hafifledim. Köpeklerimle daha çok oynayabilir, yemeğimi boğazıma düğümlenircesine hızlı hızlı tıkınmadan rahatça yiyebilirim ve kanepeye yayılıp güzel bir film izleyebilirim bu gece.
Bu arada hani derler ya, special thanks to bilmemkim diye.
Şu birkaç günlük süreçte tatlılığını, yemeklerini, meyve ve çaylarını esirgemeyen canım kocam dışında, bir de Nil Karaibrahimgil'e teşekkür etmek istiyorum.:)))
Ne alaka diyorsunuz tabii.
Çalma listemde olup da, birkaç parçası hariç hiç dinlemediğim bir albümü vardı. Sanırım Nil Fm adında.
Çalışırken çöktüğüm bir anda canlılık versin, motive etsin diye "Bronzlaşmak" isimli parçasını açtım. "Ben bu yaz bronzlaşmaaaak, kendimle uzlaşmaaaak, yer yer yozlaşmaaaak...." bıdı bıdı diye bağrınan bu şarkıyı dinledikten sonra keyiflendim ve çorap söküğü gibi gerisi geldi.
Albüme dadandım.
Pis bir huyum vardır, hatta Tekrarcı mısın, Tekçi mi? adlı yazımda da anlatmıştım. Bir parçaya bir dadandım mı, yirmi kere, otuz kere art arda dinleyebilirim, bıkmam. (Kocama ise iki dinlemeden sonra fenalık gelir, o yüzden artık kulaklık kullanıyorum.:)
Neyse, bu albüme de fena musallat oldum. Arada birkaç kere başka şeyler dinlemiş olsam da, çalışma sürecimin yüzde sekseninde, ruhumu bunaltan iki şarkıyı atlayarak, Nil Fm dinledim diyebilirim.
Nasıl iyi geldi, nasıl.
Hatta bir ara hızımı alamadım, kulağımda kulaklık, ayağa kalkıp dans etmeye başladım. Bir elimde de tahta kaşıngaç (sırt kaşıma şeysi), onu da mikrofon niyetine tutuyorum sanırsam. Müzik kulağımda bangır bangır, ben kendimden geçmişim. O anda baktım perdem hafifçe dalgalandı, sonra duruldu. Ve bunun 15-20 saniye sonrasında, amanın oda ne? Kocam kapımın kenarına yaslanmış, tatlı tatlı gülümseyerek beni seyrediyor!
Ay ayy ayyy!!! 
Adam karısının odada yoğuuuuun şekilde çalıştığını sanırken bir de ne görsün, hatun gözlerini kapamış dans ediyor ve de üstelik on dörtlük ergenler gibi bir kaşıngacı mikrofon yapmış olarak!
"Rezil olduuuum, rezil olduuum, niye pat diye giriyorsun aşkııım, ayyy çok fena, çok utandım" diyerek kaçıp, tesbih böceği gibi büzülerek kendimi yatağa attım!
Ama o, beni bastığı:) o halimi çok sevimli bulmuş oysa, neden rezil olduğumu düşündüğümü bir türlü anlayamadı. Karı-koca olarak günlük özel hayatımızda bizde şebekliğin biri bin paradır ama tabii o beni, kendi 'özel şebeklik anımda' yakaladığı için kıpkırmızı oldum. Ama sonra bu duruma kahkahalarla güldük, böylece Nil sayesinde keyifli bir mola da vermiş oldum. Hem bunun için, hem de sıkı tempomda bana eşlik edip canlılık verdiği için kendisine çok teşekkür ediyoruuuum!

Şimdi kaçma vakti. Evet cumartesi yazımı yazmam için vakit ayırdım kendime ama bu, yazı yazma bahanesiyle pide gibi yayılma lüksü vermiyor bana.
Yapacak çok şey var hala. 
Bana kolay gelsin.
Herkese rengarenk, çok tatlı bir haftasonu dilerim. ;)


2 yorum:

  1. Gece çalışabiliyor olmanın mantığını çok iyi anladım... Sessizlik, sakinlik, çalışmayı destekleyen unsurlar... Malum ofiste masa başında çalışıyorum, akşama yattığım yeri bilemiyorum ama üniversite zamanından hatırlarım, sınav çalışmalarımı hep gece yapardım. Dediğin gibi evde hep bir hareket, hep bir ses, iş oluyor... Her şekilde boşver, evden çalışma gibi imkan büyük şans, tadını çıkart :) Güzel bir hafta olsun hepimize ♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gökhan'ın da evden çalışması bizim evdeki hareketi artırıyor. Ben tek olsaydım belki gündüzleri daha sessiz geçerdi. :)
      Bu arada haklısın, bazen evden çalışmaktan yakınsam da, tadını çıkartmaya çalışıyorum yine de. Eksileri var evet, idare etmekte zorlanabiliyor insan ama artısı da çok.
      Sevgiler.:)

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...