Sayfalar

25 Nisan 2019 Perşembe

Her Gencin Rüyası: UZUN SÜRELİ SCHENGEN VİZESİ - 1 -



























Bunu yapmasam olmayacaktı! 

Vizemin onayladığını, hele de bunun 2 senelik olduğunu bildiren telefonu aldıktan sonra, , önce hoplayıp zıplayıp, sonra biraz internette konu ile ilgili dolanıp, en sonunda da bu yazının başına oturmasaydım, gerçekten uykum kaçardı!

Şimdi, "Aaa 2 sene için mi uzun süreli deyip yaygara yapıyorsun?!" diyecek arkadaşlara kısa ve net cevabım: 
"Sen bi sus. Adamın asabını bozma."

Şimdi arkadaşlar şaka bir yana, bende, vize başvurularım öncesinde ve sonrasında internette dolanıp, özellikle Ekşi'yi hatmedip, kime hangi şartlarda hangi ülkeden ne kadar vize vermişler diye bakıp, önce "O zaman bana da şu kadar çıkar", sonrasında da "Ohho ben iyiymişim bunlara göre." vs.. gibi kıyaslamalar yapma huyu var. Bu kıyaslamalar, incelemeler, didik didik etmeler her zaman gerçekçi sonuçlar doğuruyor mu, hayır. Ama gerçek olan bir şey var ki, 2 senelik vize, uzun süreli vizeden, yani yüz güldüren türden sayılıyormuş. Bunu bugün iyice kavradım.

Amerika sana vizeni 10 yıllık veriyor, İngiltere kaç yıllık para bayılırsan o kadarlık veriyor (tabii reddetmezse) ama Schengen ülkelerinde durum inanılmaz muallak. Yukarıda sözünü ettiğim derin araştırmalarım (!) sonucunda ağzımı açık bırakacak neler okudum neler! "Buna kesin 5 yılı yapıştırırlar!" diyeceğin adama 15 günlük tek girişli vize verilmesi  mi dersin, 8. vizesini almasına rağmen hala 6 ayı geçemeyen mi dersin, veyahut, "Anacım bunu kapıdan bile baktırmazlar, ne diye başvurmaya zahmet etmiş ki" diyeceğin tipe 3-6 aylık vizeler mi dersin! Hatta ve hatta 2 yıllık vizesinden sonra, 15 güne düşenler mi dersin! Neler neler.

Yani bu şu demek oluyor; Her başvuru süreci ayrı bir stres, ayrı bir kalp çarpıntısı. Ve benim açımdan, yeşil pasaport sahibi olup, hali vakti de yerinde olduğu halde patates gibi evinde oturanlara tatlı tatlı sövme süreci. (Kulakları çınlayanlar kendilerini bilir.)

İnternet alemi, "Nasıl uzun süreli vize alınır" başlıklı yazılarla kaynıyor ve aslında  yüzde yüz garantisi olmasa da, bu soru genelde aynı cevaplara çıkıyor. Ve ben de bu havuzun içinde bir damla olarak yer almasaydım, dediğim gibi uykum kaçardı. Ama şunu da unutmayın ki, bu işin belli bir matematiği yok, herkes kendi tecrübelerinden yola çıkarak bilgi aktarımı yapıyor, ben de öyle yapacağım. Sonra gelip de, "Aynı şeyleri yaptım, sana niye 2 sene de bana 3 ay, 6 ay?!" diye ayarlanmayın.
Hadi başlayalım!


...  "O İŞ BENDE" KAFASINDAN ÇIK. SENDE DEĞİL ÇÜNKÜ. ...


Her zaman derim ki, herkes bildiği işi yapmalı, klasik Türk kafasıyla ben her şeyi bilirimcilik oynamamalı..  Şöyle ki, internette bolca okuduğum bir tepki var: "Aracı kurumlara, turizm şirketlerine para kaptırmayın, vize başvurunuzu kendiniz yapın."
Evet tabii ki vaktin ve cesaretin varsa kendin yapabilirsin ama bu kaçıncı vizen olursa olsun riski her zaman göze alacaksın. 

Vakit: Sen zaten kendi toparlayacağın evraklar için hatırı sayılır bir süre harcayacaksın, bunun için belki iş yerinden izin alman gerekecek ve tek başına başvurursan geri kalan her türlü getir-götür işini de kendin yapmak zorunda kalacaksın. Vaktim var diyorsan tamam, ama bence aşağıyı okumadan karar verme.

Cesaret: Evet cesaret. Neden mi? Çünkü bilmem kaçıncı kez başvurduğun ülkenin vize  sürecinde bile öyle aklına gelmeyecek bir çapanoğlu çıkabiliyor ki, "Aa bu ne şimdi yaa" diye kalakalıyorsun. Dilekçe yazman, izahat yapman gerekebiliyor. Ama böyle bir durumda ne yapılır, ne yazılır bilmiyorsun, hadi hoop internet başında saatler harcayıp, elalemin tecrübelerinden cevaplar çıkarmaya çalışıyorsun. El fikriyle gerdeğe giriyorsun kısacası. Kaybettiğin ekstra zamanı geç, "Doğru yaptım mı, hallolacak mı acaba?" diye dökeceğin ecel terine bile değmez.

Örnek, bir başvuruda, üstelik İtalya'dan, "Pasaportta buruşukluk var." diye itiraz geldi. Hadi bakalım! Aynı durumdaki pasaporta verilen Fransa ve İngiltere vizelerinden sonra, aynen şunu dediğimi hatırlıyorum:
"Ne buruşuğu ya! Anlaşılmıyor bile! Kıl Fransızların, ondan da kıl İngilizlerin bile görmediği buruşukluğu benim jelibon gibi tatlı İtalyanlarım nasıl gördü?!" 

Evet, görmüşler! Muhtemelen cam dibi gözlüklü, hayatla sorunları olan bir memura denk gelmiş pasaport ve görmüş işte! Üstelik geç bir başvuru, seyahate resmen günler kalmış. Hadi buyur buradan yak. Eğer bu aracısız bir başvuru olsaydı, panikten kalp krizi geçirecek olmayı da bıraktım, hem bu iş nasıl çözülür diye araştırma yapmak hem de bizzat ilgilenmek, koşturmak için kimbilir nasıl zaman harcayacaktım. Belki de seyahate yetişmeyecekti bile vize. Ama böyle bir durumda ne yapılacağını bilen aracım ve onun koşturmaları sayesinde, bana sadece heyecanlı bir bekleyiş düştü ve şükür ki yolculuktan birkaç gün öncesine yetişti vize.

Diğer yandan, bu aslında bir Berlin seyahati olacaktı, biletlerim çok önceden alınmıştı, rezervasyonlarım tamamdı ama vize başvuruşu için gecikmiştim ve "Eylül bu senin ilk Almanya vizen olacak, geç çıkabilir, seyahate yetişmeyebilir, yetişse bile kısa süreli olması yüksek ihtimal" diyerek Almanya seyahatimi İtalya'ya çevirttiren de yine aracım oldu. Ne kadar da iyi yapmış! 

Bunun dışında da, şimdiye kadar ülkeye ve o ülkenin kriterlerine yönelik aklıma dahi gelmeyecek çok fazla konuda beni yönlendirdi, tabiri caizse vizelerimi kurtardı! 

O nedenle, kendi başına iş görmeye kalkma canım kardeşim. Aracıya vereceğin 25-30 euro, senin mesela İtalya'da yiyeceğin bir pizza ve yanında içeceğin iki-üç bardak şarabın parası alt tarafı. Riske atıp red yemeye ya da kaçan uçağın ardından mendil sallamaya değer mi?!




































... HESAPTA MANTAR GİBİ TÜREYEN PARACIKLAR! (Tek akıllı sen misin?) ...

Schengen ülkeleri hesapta para görmek ister, doğru. Fakat İngilizler gibi paranın gerçekçi kaynağını, toplu meblağın aylık kazancına bölününce ortaya çıkacak miktar ile tutarlılığını çok fazla eşelemezler. Seyahat süresince sana yetecek paran var mı, güzel. Ama burada bitmiyor. Eğer beyan ettiğin banka hesabın uzun süre boyunca nadasa bırakılmış tarla gibi bomboş ve hareketsizse ve, aaa, nasıl olduysa tam da başvurundan birkaç gün önce o tarlaya binlerce liracık ekilmişse, orada duracaksın! Tek akıllı sen misin? Bunun vize memurları için meali şu: 

"Ben aslında çulsuzum. Düzenli gelirim de yok. Ama ülkene girmeyi de çok istiyom hacı. Bizim kankadan borç aldım, hesaba doldurdum. Şu vizeyi çabucak ver ki, hemen çekip adama geri vereyim, kıllanmasın."

Üzgünüm, ama durum bu. Ha bu şekilde vize alanlar yok mu, var. Ama cidden çok riskli. Uzun vize almayı geçtim, red yeme riski yüksek. O nedenle hesaba düzenli olarak yatan maaşlar ya da kendi işine sahipsen - yüksek meblağlar olmasına gerek olmaksızın - hesabındaki düzenli giriş çıkışlar ve bunlarla da orantılı bir toplu para candır. 
Kendimden örnek vereyim: Üç aylık Schengen ile sonuçlanan ilk başvurumda şimdikinden daha fazla param vardı hesabımda. Ama aradan zaman geçti, daha az bir meblağ ile başvurmama rağmen bugün iki yıllık vizemi verdiler. Çünkü her seferinde aşağı yukarı aynı giriş-çıkışları, işi ve düzeni görüyorlar. Yani burada kilit nokta nedir: İstikrar.

Ha, "Bende istikrar ne arar, illa ki kankayı yolacağım." diyorsan, bari bunu başvurudan uzun süre önce yap ve o para azıcık beklesin hesapta. Kankayı kıllandırmak mı, vize memurunu kıllandırmak mı? Seçim senin.


... SADAKAT, HAYATTAKİ EN ÖNEMLİ ŞEY ...

Hayatımızın her köşesinde; işte, aşkta, dostlukta sadakat arıyoruz da, adamlar bizden bunu talep ettiğinde niye şaşırıyoruz? 
Peki, nedir vize sürecindeki sadakat hadisesi?

Kısaca şöyle: Adam sana diyor ki, 
"Gel vizelerini hep benden al. Ben de sana her başvurunda kat kat fazlasını vereyim." 

Sen şimdi diyeceksin ki, "Ben hep aynı ülkeye mi gideceğim?! Bu ne saçmalık kardeşim!" Tamam, celallenmekte haklısın belki, kanın kaynıyor, her çıkışında başka ülke keşfetmek istiyorsun, anladık, ama maalesef bu amcalar senin kalbinden fışkıran hayallerle ilgilenmiyor! Kendi matematikleri var. "Hmm. Bu benim ülkemi seviyor, sık sık da geliyor, belli ki daha da gelecek, ben buna uzun vize vereyim, sevinsin" diyor. (Sevinsin kısmı tabii benim yüce gönlümden geçen:) .) Ve sen burada aşağıdakilerden birini seçeceksin:

1- "İlk giriş ülkem hep aynı olsun, her başvurumda daha uzun vize alayım, uzun vizemle diğerlerine de istediğim zaman giderim, bu rahatlığın keyfini süreyim."

2- "Hayır her seferinde ayrı ülkeden başvuracağım, kısa vizelere razıyım, her vize başvurusuna aynı parayı ödeyeceğimi de biliyorum ama bana ne. Hayır her seferinde evrak toplamak bana koymuyor, hatta zevk bile alıyorum. - Mazoşist olduğumu söylemiş miydim güzelim?;) -  Hayır euro'nun uçmuş olması da umurumda değil. Evet, euro benim köpeğim olsun. Ve evet, bende vakit de para da b.k!"

Eh allah senin bildiği gibi yapsın o zaman kardeşim! Kendin bilirsin.

Velhasıl arkadaşlar, asla yüzde yüz netliği olmamakla beraber Yunanistan, Fransa ve İtalya'nın vize konusunda daha anlayışlı ülkeler olduğu söyleniyor. Ama bizdeki ya da onlardaki politik gündeme ve hatta dosyanın, cam dibi gözlüklü, hani o hayatla sorunları olan memurun eline düşüp düşmeyeceğine bağlı olarak bile her şey değişebilir. Demiştim ya, ne acayip örnekler okudum!

Yine kendimden örnek vereyim. Eskiden yeşil pasaportu olan şanslılardandım ama babacığımın kanatlarından düşeli beri aldığım schnegen vizelerim sırasıyla şööyle:

İtalya 3 Ay - Fransa 6 Ay - İtalya 1 Sene - İtalya 2 Sene

Gördüğünüz gibi, jelibonlarıma sadakatle bağlıyım!

(Not: Pasaportumda İngiltere vizem de bulunuyor, bunun Schengen sürecine olumlu etkisi olduğunu söyleyenler var ama ne derece doğru inanın bilmiyorum.)

Hadi geçelim diğer çoook önemli konuya! (Okumaktan sıkıldın mı? Sonra niye vize elimde patladı diye ağlama ama. :)




























... ŞARK KURNAZI ÇOK. AMA SEN OLMA!...

Adamlar sadakat arıyor evet. Ama gerçek sadakat! 
Yani parmağına vize yüzüğünü takıp sonra hoop başka kollara atlamayacaksın! Boş laf etmeyecek, sözünde duracaksın. Bu ne demek peki?

Sen İtalya'dan vize başvurusu yapıyorsan, adamlara "Vizemi ver, ilk senin ülkene gireceğim." sözü vermiş oluyorsun. "E tamam zaten nereye gireceğim ki!?" diyorsan doğru yoldasın ama emin ol kötü yola düşen, verdiği sözden dönen çok fazla akıllı (!) var ortalıkta. 
Mesela uyanık Almanya seyahati yapacak ama adamlardan vize almak da zor. En azından uzun almak. E o zaman ne diyor, "Bu soğuk Almanlarla uğraşmayayım. Sahte uçak/otel rezervasyonlarıyla daha kolay (ve hatta uzun) vize veren İtalya'dan başvurayım, atayım Schengen'i cebe, gereğini yapayım, sonra da İtalya'ya dil çıkartıp, kapı gibi Schengen'imle ver elini Almanya! Ohh. Beyin bedava."

Sen öyle san.

Ha alır mı vizeyi, tabii ki alır! Ama bir sonraki vizesine - hem de daha uzun olsun düşüncesiyle - tekrar İtalya'dan başvurmak istediğinde, çok afedersiniz, babayı alır! 

En kısa vizeyi ve hatta belki reddi görünce, pasaportuna bakakalır!

.............

YAZININ DEVAMI BURAYA TIK TIK!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...