Sayfalar

24 Şubat 2014 Pazartesi

Tatlı Pazartesi | Tipografik Yiyecekler!


Merhaba!
Bu hafta Tatlı Pazartesi'de yine hoşunuza gideceğini düşündüğüm bir konu var. 
Biricik Pinterest'imde gezinip pıt pıt topladığım güzelliklerden bunlar. 
Tipografik olarak yorumlanmış yiyecekler!
Hem oburum, hem tasarımcıyım! 
Hal böyle olunca bu tarz çalışmalar pek bir hoşuma gidiyor. :)
Daha fazlasına ulaşmak için Pinterest panoma buradan bakabilirsiniz.
Birbirinden keyifli ve neşeli diğer panolarıma göz atmak isterseniz de sizi buraya alayım.
Hepinize cıvıl cıvıl bir yeni hafta dilerim!


22 Şubat 2014 Cumartesi

İsimsiz Cisimsiz Yazı



.. Kısır Yazı Tarifi ..
Son birkaç gündür yazma kısırlığı yaşıyorum arkadaş!
Başka bir rahatsızlıkla örneklendirecektim ama ayıp kaçmasın şimdi.
Yani... Çıkmıyor bir türlü!...
Kafamda - normalde gayet iyi kotaracağım - bir iki konu var mesela. Birini ele alıyorum, oturuyorum bilgisayarın başına, sağından giriyorum, solundan çıkıyorum, ı-ıh, yok!
Tıkanıyorum.
Hadi o zaman  diyorum, daha eğlencelik olan diğer konuyu yazayım. Başlıyorum, iki satır, üç satır, bir paragraf, iki paragraf... Ama yine yok, komik desen komik değil, ilginç desen o da değil, böyle şekilsiz, ruhsuz bir şey!..
Bu sefer iyice bunalıyorum, tepem atıyor, amaan hadi be sen de deyip kalkıyorum ekranın başından.
Ama planlayıp da yapamadığın şeyden dolayı gelip üstüne çöken gerginlik bastırıyor bu sefer.

.. Atla Daldan Dala ..
Şimdi, bu yazının konusu da farklı olacaktı aslında.
Geçen hafta annemin kuçusu Karamel ile bizim yanaşma kız Faik'i kısırlaştırdık. Bununla ilgili yazma düşüncesiyle oturdum bilgisayar başına.
Bu arada kısırlaştırma falan diye düşünürken de, "hay allah ben de iki gündür niye böyle bir yazamama kısırdöngüsüne girdim acaba?" diye hayıflanmaya başladım ve aa sonra bir baktım ki bu yazıyı yazıyorum!..
Şşt. Ses etmeyin. 
Bu ne dandik yazı demeyin.
Öyle böyle akıyor en azından. 
İdare ediverin.

.. Salona Transfer ..
Bu arada bu kısılaştırma operasyonu nedeniyle ben bilgisayarımı, işi gücü salona taşıdım..
Neden? Faik hanımefendi rahat etsin diye...
Ona birkaç adet yatak yaptım salonda, rahatça yatsın istedim ve dikişlerini paralamasın diye de en azından bir iki gün başında durayım dedim, böylece pılımı pırtımı toplayıp salona yerleştim.
Ama tabii salon bu! Benim dinlenme mekanım. Bir metre yanımda canımın içi pofuduk kanepem, iki metre ötemde sevgili filmlerimi izleyebileceğim televizyonum... On santim dibimde de kumanda var üstelik!
Ve ayrıca iki seksen uzanmış ve horuldayarak uyuyup keyif yapan iki tüylü yaratıkla birlikteyim!
Sizce ne kadar uygun bir çalışma ortamı bu?
Hal böyle olunca, sadece yazıları değil, tüm işi gücü miskince ertelediğimi fark ettim!...
Öyle böyle derken, aa bir bakıyorum akşam olmuş... Bari minik bilgisayarı kucağıma alayım, kanepeye kurulup yazı yazayım diyorum, çayımı alıp çörekleniyorum keyifle.
Sonrası malum. 
Ya bir türlü yazamama ya da daha kötüsü zzzt diye uyuklama.
Buyur buradan yak.

.. Hadi Bakayım Masaya ..
Bugün de kanepeye kuruldum, hesapta kısırlaştırma yazısını yazacağım... Beş dakika geçmedi, baktım tatlı tatlı bir mayışıklık geliyor!..
"Amman Eylül" dedim, "çabuk kalk!.. Kalk kalk kalk hadii! Doğru masaya!
Ne yazacaksan yaz ama masada yaz!.."

Evet şu anda masadayım.
Ve bu yazıyı çıkardım.
Siz şimdi bunu hala okuyor musunuz, e okuyorsunuz işte.
Kaçmamışsınız.
Tamam o zaman, çok da batırmamışım demektir.
Ha, illa bu yazının sonu dişe dokunur bir şeye bağlanacak ümidiyle beklediyseniz, affola.
Öyle bir şey olmayacak.

Ben bir-iki güne çalışma odama transfer olurum tekrar.
Kafam da düzene girer inşallah.
O zaman bu kafa kısırlığından da kurtulurum.
Yalnız şunu da düşünmeden edemiyorum:
Biz bu hayvancağızları kısırlaştırdık ya, ah mı etti bu zibidiler bize acaba?
"Sen bizi kırptırdın, senin de beynin kısır kalsın e mi!!" dedilerse yandık!
İşte o zaman vay halime!

17 Şubat 2014 Pazartesi

Tatlı Pazartesi | Çılgın Ayakkabılar!


Merhaba!
Tatlı Pazartesi'de bu hafta hepinize çok keyif verecek bir konu var: Çılgın ayakkabılar!
Kimini belki satın alıp giyebiliriz ama birçoğu "Bu nasıl ayakkabı yahu?" dedirtecek cinsten.
Ben toplarken çok keyif aldım ve şunu söyleyeyim; devamı da gelecek!...
Bu birinci posta olsun. ;)
Herkese çok keyifli, eğlenceli, matrak bir hafta dilerim!




15 Şubat 2014 Cumartesi

Karaoke İşkencesi! (Yazık Bu Kulaklara Yahu)



































Kocam karaokeden nefret ederdi, adını duyunca bile tüyleri diken diken olurdu.
Bense daha önce hiç yapmadığım ve yapılan bir yerde de bulunmadığım için, bunca illet olmasının nedenini anlayamazdım.
Tamam, sesi güzel olmayan kişilerin şarkı söylemesini dinlemek gerçekten rahatsız edici olabilir  ama yine de çok da eğlenceli bir aktiviteye benziyor(du) benim için.
Ta ki, birkaç gün önce, bir etkinlik kapsamında yoğun, feci ve acı bir şekilde ve de üstelik yakın mesafeden karaokeye maruz kalana dek.

Ölüyorum sandım!


Yaş ortalaması 13-15 olan ergen kızlar (evet sadece kızlar, niyeyse) bir bir kendilerini sahneye atıyorlar, ekrandan geçen türkçe pop şarkıları cıyıl cıyıl sesleriyle, yer yer tepine tepine, yer yer uluyarak icra ediyorlar! Bu da yetmiyormuş gibi, sanki pop starlarıymışcasına bir havalar, böyle bir seyirciyle iletişime geçmeler, el-kol hareketleri, danslar, şekiller falan.
Bir de üstüne üstlük - mikrofonu eline alır almaz kendini pop şarkıcısı sanmaya başladı ya yavrum - böyle şarkı sonlarını uzatmalar, sanki zenci gırtlağına sahipmiş gibi efektlere girmeler falan.

Yahu bi dur. Bi sakin ol arkadaşım.
O elindeki gerçek mikrofon.
Evde ayna karşında şarkı söylediğin saç fırçalarına benzemez. O mikrofon senin o - herhalde ki farkında olmadığın - börtük sesini, çoğaltıp çoğaltıp kulaklarımıza misafir ediyor!
Yok bu çok hafif kaldı, kulaklarımızda patlatıyor demek en doğrusu.
Hadi sesi öyle ya da böyle idare edenleri anladık.
Ama kimisininki, Allah günah yazmasın, yani resmen beton matkabı gibi!
Çekilir eziyet değil.
Yazıktır bize yahu. 
Bu kepçe kulaklar kolay yetişmiyor, işkence etmeyin ne olur.
Ve üstelik biz halka açık ama üstü kapalı bir mekanda, çok farklı bir aktivitenin içindeyken maruz kaldık bu işkenceye!
Topu topu yarım saat falan sürdü ama sen gel bana sor o yarım saatin nasıl geçtiğini!
Üstelik bulunduğumuz pozisyon dolayısıyla yerimizi terk etmemiz mümkün olmadığı gibi, masamız da sahnenin dibindeydi.

Bizim şansımıza en beterleri mi denk geldi, yoksa daha önce canlı karaoke ile tanışmadığı için kulaklarımız şok mu geçirdi bilemiyorum ama resmen korkunçtu!
Kulaklarım kulaklıktan istifa edecekti yeminle.

 Bu arada, yazıya başlarken içimden kendime şöyle dedim:
“Kızım bak fazla saydırma, günün birinde senin de karaokeye gideceğin tutar, eh sesin de malum, topa tutarlar valla seni, yazını da suratına suratına sokarlar! Sen değil miydin karaokeye b.k atan, şimdi ne b.k işin var sahnede? diyerekten çürük domates atarlar!..."

Dünya hali tabii, belli mi olur. 
Yaşadığım feci tecrübeye rağmen, hala karaokenin zevkli bir şey olduğunu söyleyen cılız bir ses var içimde. Bir gün o cılız sese kulak verebilirim, o yüzden kendimi güvenceye almam lazım gelir. :)
Evet, ben de bir gün karaoke yapmak isteyebilirim. Ve yine evet, bu sesimle!

Ama bir farkla: Yerinde.

Yani karaoke barda ya da ne bileyim, sadece bu iş için ayrılmış bir mekanda...
O zaman kimsenin rahatsız olmaya, “ayy bu ne biçim söylüyor yaa, kafamı şişirdi öff pöff” demeye hakkı olmaz. Çünkü herkes ya söylemek, ya dinlemek ya da her ikisi için birden gelmiştir oraya!
Kebapçıya girip et kokusundan rahatsız olmak ya da gay bara girip bu herifler niye öpüşüyor demek gibi bir şey olur.
Karaoke bara gelen herkes "kulaklarımın ütülmesini kabul ediyorum" maddesini de baştan kabul ederek adımını atmıştır mekana.
Çıkarsın sahneye börte börte söylersin şarkılarını, ooh.
Alkole de abanırsın ki diğer börtüklerin sesi seni fazla kanırtmasın.
Alan memnun, satan memnun.
Böyle bir ortamda ben de börtebilirim, evet.

Ama halka açık mekanlarda, yani bu iş için orada bulunmayan “masumların” da olduğu ortamlarda karaoke?
Yok almayayım!

10 Şubat 2014 Pazartesi

Tatlı Pazartesi | Leo Timmers


Merhaba!
Bugün Tatlı Pazartesi'de, 1970 doğumlu, Belçika'lı illüstratör Leo Timmers var. Çizdiği çocuk kitabı illüstrasyonları çok keyifli. Daha fazlasına ve sanatçı hakkında detaylı bilgiye ulaşmak isterseniz; sitesi burada.

Herkese çok ama çok keyifli, her daim çocuk neşesinde bir hafta dilerim!


8 Şubat 2014 Cumartesi

Doğum Günü Çocuğuyuz Bugün!




O tarçınlı yeşil çayın tadını asla unutmam. Hele hele kokusunu... 
Ayaklarımı uzatıp yayıldığım kanepeyi, sırtımdaki yastığı, yüzümün hangi yöne dönük olduğunu, ruhumdaki kıpırtıyı, heyecanı ve o titrek korkuyu, hafif utanma halini dün gibi hatırlıyorum.
O geceyi, o anları unutmama olanak yok çünkü benim için çok özeldi.
Çünkü Gökkuşağı Dosyası'nın ilk satırlarını yazıyordum.
Bu yazı ile.
Tam üç yıl önce bugün.
Evet, bugün blogum üçüncü yaşını kutluyor.
Ama ben hem mutluyum, hem de kendime biraz kızgın.
Çünkü çok sevdiğim blogumun 1. ve 2. yaşlarını kutlamamışım!:(
Üstelik böyle şeylere önem veren bir insan olmama rağmen.
Neden mi?
Çünkü bloguma hak ettiği ilgiyi gösterememişim.
Peki o neden?
Yabanilikten!
İlgi derken yanlış anlaşılmasın, ben blogumu hep çok sevdim, hep çok kıymetli oldu benim için.
Ama blog yazmak benim için sadece yazmaktı. O kadar. 
Yazı yazmak. Ve bunun çocukluğumdan beri bana verdiği zevki, bu platformda da yaşamak.
Bu nedenle blogger dünyasında çok aktif olmadım. Sadece yazmak istedim.
Yazılarımı da sadece Facebook ve Twitter'dan paylaştım. 
Ama son zamanlarda, bunun blogum ve yazılarım için haksızlık olduğunu düşünmeye başladım. Ayrıca, blog dünyasından, başkaları tarafından yazılan kimbilir ne güzel ve okunası yazılardan uzak kalmak da aslında haksızlıktı.
Çünkü tanıtmaya vakit ayırmadığım kadar, birkaç blog dışında tanımaya da zamanım olamamıştı ne yazık ki.
Şimdi yavaş yavaş keşfediyorum. Ve çok mutlu oluyorum.
Yeni bloglar tanıyorum. Hoşuma gidenleri takibe alıyorum yavaş yavaş.

Gökkuşağı Dosyası için de adımlar atıyorum.
Mesela geçenlerde  Hürriyet'e ait Bumerang Network'ü keşfettim. (Evet yeni keşfettim yahu, vurmayın yüzüme, tamam..:)) Bunun bir parçası olan Yazarkafe'yi biliyordum gerçi, görüyordum ama inceleme fırsatım olmamıştı bu zamana kadar. Bir-iki forum okudum, hadi ben de başvurayım dedim, iki günde de cevap geldi, en üst üyelik olan Platin olarak kabul etmişler. Artık Yazarkafe'ye de yazılarımı gönderiyorum, oradan da okuyucular geliyor ve bu benim için şu anlama geliyor:
Yabanilikten sıyrılıyorum.:)

Blogumu seviyorum. Çok seviyorum hem de. 
O benim. 
Hayatta yapmayı en çok sevdiğim şeylerden birine olanak sağlıyor, yazıyorum. 
(Çocukluğumdan beri olan yazma aşkımla ilgili de yazı gelecek.:)
İlk doğum günlerini kutlamayı ihmal etmişim, özür diliyorum kendisinden.
Bundan sonra hiç atlamayacağım, söz.

İyi ki doğmuşsun sevgili Gökkuşağı Dosyası!.. 
İyi ki yazmaya başlamışım seni, o tarçın kokulu gecede.
Doğum günün kutlu olsun! 

Ve bugüne kadar yazılarımı keyifle okuyan, beğenen, beni her şekilde motive eden herkese bin kere teşekkür!.. Çok kıymetlisiniz.;)


Foto kaynak.

3 Şubat 2014 Pazartesi

Tatlı Pazartesi | Çılgın Pastalar!

Merhaba!
Birkaç hafta önce Tatlı Pazartesi'de birbirinden güzel süslü pastalar derlemiş ve paylaşmıştım.
Bu hafta ise sıra yaratıcı, komik ve çılgın mı çılgın pastalarda! 
İnsan bu pastalara bakarken hayret etmekten ve "Aaa bu pasta mı gerçekten?" demekten kendini alamıyor! 
Müthiş bir muziplik, eğlence ve emek!...
Düşünenlerin aklına, yapanların ellerine sağlık diyelim...
Her biri sizi çok eğlendirecek, eminim.
Haftaya gülümseyerek ve çok mutlu başlamanız dileğiyle!


1 Şubat 2014 Cumartesi

Eyvah B.k Var!


Köpek annesi bir insan olarak kuzucuklarımızın çiş ve kaka ihtiyaçları için günün belli saatlerinde parka gidiyoruz.
Geçen gün Mısır ile parktaydım. Oğlum pıt pıt kakasını yaptı ve ben de her zamanki gibi poşetle bu kakayı aldım. Ve o anda oradan geçmekte olan yaşlı bir amca bana dikkatle baktı, gülümsedi ve teşekkür etti.
Amcanın bana teşekkür edişi çok tatlı ve kibardı ama yüzünde, toplanmayan kakalardan kaynaklanan bir sıkıntı, bir üzüntü hissettim.
Daha önceden de benim bunu yaptığımı görüp, yapmayanlardan şikayet edenler olmuştu. Kimi tatlı tatlı, kimi yakınarak, kimi de sayıp söverek. 
Ve açıkçası bunu yaşamak canımı sıkıyor.
Öncelikle, bizim bu kakaları toplamamız gerekiyor. Buna mecburuz. 
Her şeyden önce, medeni bireyler olduğumuz için.  Ha o anda gafil avlanmışsındır, istisnai olarak yanında poşet olamamış olabilir, insanlık halidir, tamam. Varsa yaprakla falan örtersin, o da yoksa yapacak bir şey yok. Ama her seferinde bile bile ve göz göre göre koca bir öbek kakayı  arkamızda bırakıp gitmeyi medeniyetle bağdaştıramıyorum.
İkincisi ve en önemlisi, böyle davranmak, ortalıkta kol gezen bir sürü hayvan düşmanına koz vermek değildir de nedir?
Ve en çok da bundan dolayı üzülüyor ve endişeleniyorum başıboş kakaları görünce.
Dediğim gibi, cici cici şikayet edenler olduğu kadar, hayvan sevmediği ve hatta genel anlamda sevgisiz ve çirkin ruhlu olduğu her halinden belli olan birtakım kişiler de -son derece çirkin şekilde- sövüp duruyorlar!
Ve o insanın karşısına geçip o kakayı bırakanı savunamıyorsun. (Belki unutmuştur, belki o anda torbası yoktur vs... tipi cılız mazeretler dışında...)
Haklı çünkü. 
Ve o tip sevgisiz, köpek düşmanı insanları haklı duruma düşüren köpek sahiplerine  çok kızıyorum açıkçası. 
Şimdi adam gelse sana "Bu kakayı neden almıyorsun?" diye çıkışsa, ne diyeceksin?
"Ortalığa gübre olsun diye bırakıyorum." mu diyeceksin?
"Parkta b.k ile enstelasyon  yapıyorum." mu diyeceksin?
Yoksa, "Sana gıcığım var, üstüne cork diye basasın diye bırakıyorum." mu diyeceksin?
Hiçbirini diyemezsin. 
Haksızsın çünkü.
O poku alman lazımdı arkadaşım, başka seçenek yok.

Bu medeni bir insan olarak görevimiz olduğu kadar, köpeklerimize karşı da görevimiz.
Çünkü onlar her daim suçsuz, masum ve günahsızlar. Kakaları gelmiş, bizim götürdüğümüz yere yapmışlar. Ne yapsın yavrucaklar? Ama sırf biz o kakayı almıyoruz diye, kötü niyetli insanların nefreti suçsuz kuçularımıza yöneliyor.
Yazık değil mi?

Sevgili köpek sahipleri, ne olur. 
Canlarımız bizim için candan kıymetli.
Okları onların üstüne çekecek davranışlardan kaçınalım. Çünkü sonuçta olan onlara oluyor.
Yazıktır.
Sebzelerinizden boşalan ince market torbaları, mini boy çöp torbaları ya da başka hangisi kolayınıza gelirse. Mutlaka yanınızda olsun.
Hem bize bu yakışır. 
Hem de haksız duruma düşürmemiş oluruz kendimizi.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...